Harry; görüşmelerini epey aksattığından dolayı işinin uzadığını ve eve geç geleceğini haber verdiğinde, (nihayet kendine yeni bir telefon almıştı) Teddy ile birlikte akşam yemeğindeydim. Yaramaz oğlumun masadaki yeri artık belliydi; saati yaklaşınca heyecanla oraya oturuyor, peçetesini tişörtünün önüne sıkıştırıp saçlarını geriye atıyordu ve bu hali görülmeye değerdi.
Telefonla konuşmamı bitirdiğimde kendisi de görüşmek istediğini el hareketiyle belli etmişti ama Harry çoktan hattın ucundan ayrılmıştı. Bu yüzden yemeğini bitirince arayacağımı söylemiştim. O da; sevdiği çorbayı küçük kaşığıyla içmeye çalışırken birazını üzerine dökmüş, farkına varınca şirinlik yaparak silmeye başlamıştı. Ben güldüğümde ise önüme bakmam gerektiği hakkında talimat vermişti ve bu tavrına kaşlarını çatması da dahildi. Konuşkan bir çocuk olmamasına karşın konuştuğunda asla beklemediğimiz cümleler kurması evin neşesiydi.
Dükkandan öfkeyle, biraz da üzüntüyle, çıktıktan sonra eve geldiğimizde hışımla yatak odasına gidip gardırobu açmıştı. Ben de donmuş ifademle yanına ulaşıp ceketimi askıya asarken, babasının kravatlarından birini aldığına şahit olmuştum ve bir hamlede bulunma gereksinimi duymadan onu izlemeye koyulmuştum. Zaten biraz sonra da, boynundan geçirip kendi odasındaki oyun alanına koşmuştu. Zihninden geçen şeylere ve bunları bir anda uygulayışına kesinlikle anlam veremiyordum, ama sevimliydi.
Gece olmuştu, ben eskiden kalma bir rutini uygulayarak pencerenin yanındaki koltuğa oturmuş vaziyette Harry'i bekliyordum. Beynim Bayan Ainsley'in verdiği isimle meşguldü, o haberle beraber giren kurt resmen hücrelerimi kemiriyordu ve bu, ağlama hissi uyandırıyordu.
Öncelikle o kendini tanıttığı gibi yetimhanede çocuğunu kaybeden adam sıfatını taşımıyordu. Hem yeni doğan çocuğunu bir parka bırakıyordu, hem özrünü o zamanlar bakmak istemediğini ama şimdi imkanı olduğunu söyleyerek diliyordu, hem de gereksiz bir intikam peşindeydi. Şerefsiz; üçüncü kere hayatımıza sıçmıştı. (İlki Teddy'e baba kelimesini öğretmesi, ikincisi de dna testini öne sunmasıydı.)
Silahsızdım. Ona yönelik kullanacağım bir koz yoktu. Amacı ya Teddy'i bizden almak, ya da vermediğimiz için bize en yakın yere yetimhane kurdurarak kara günleri yaşatmaktı. Aklınca nereden geldiğimizi unutturmamaya çalışıyordu fakat sonuna kadar direnecektim. Eğer yıkımı durdurmayı başaracak planı bulursam, bu evlat edinmemden sonraki en büyük zaferim olurdu ve ben amaca giden kutsal yoldan asla şaşmazdım.
Elimdeki kahve kupasını koyup telefonumu attığım yeri bulmak için kalktığımda, dış kapı sessizce açıldı, uzun bir gölge belirdi. Hemen ardından ince silüet manzaramı süsledi ve Harry, yavaş adımlarıyla içeri geldi. Temkinliydi, uyuduğumuzu düşünüyor olmalıydı, ortada dikildiğimi karanlık yüzünden seçemiyordu.
Sakince lambederin fişini taktım ve ortam loş hale büründü. Bitkin gözleri, sararmış yüzü ifşalandı. "Neden yatmadın?" dedi şaşkınlıkla. Yorgun bedenini koltuğa atarak yatar pozisyona geçti ve bacaklarını uzattı. Ben de onun yanında, koltuğun biraz boşta kalan kısmına oturdum; hızla kayarak bana daha çok yer açtı.
"Seni bekledim." Cevap verdiğim sırada esnedi, elini yanıma aldığım saçlarımın üzerinde gezdirdi. "Bugün birçok kişiyle görüşme yaptım, gözlem için kasaba dışına çıktım, onlarca rapor yazdım ve saatlerce baş ağrısından yakınmayı ihmal etmedim."
"Masaj yapabilirim." dedim aslında onay beklemek için değil de, tepkisini merak ettiğimden. Çarpık bir gülümseme bahşetti, bu beni harekete geçirmeye yetti. Konumumu ilerleterek oturuşumu değiştirdim ve göğsünü hizaladım. Sonrasında parmaklarım şakaklarını buldu, dairesel dokunuşlarla ovmaya başladım. Ben çukurların üzerine özenle temas ederken onun bayık bakışlarını hissetmek de heyecanlandırıyordu tabii, onu rahatlatma amacı taşırken kendi kaslarım geriliyordu.