Ben Japonya operasyon merkezinde çalışmaya başlayalı neredeyse 2 hafta oluyordu.
Günlerim yoğun olmasına karşın sıradan geçiyor denilebilecek kadar da sade ve normaldi.
Şikayetçi falan olduğumdan değil gerçi... Fakat araştırmada hiç denilebilecek kadar az ilerleme katletmemiz ben dahil herkesin modunu bir halli düşürmüşe benziyordu.Kira da bir süredir ortalarda yoktu, büyük bir şeye mi hazırlanıyor diye merak etmekten kendimi alıkoyamadım ekranda kayan yazılara donuk, dalgın gözlerle bakarken.
Bütün gün bilgisayar ekranına bakmaktan gözlerim ağrımaya başlamıştı, yorgunca kafamı baktığım ekrandan kaldırıp, arkamdaki koltukta oturan dedektife baktım.
Ağzında bir kaşıkla, masanın üstündeki bir tomar dokümanı, Light Yagami ile birlikte incelemekteydi.
Hayatı boyunca bir kere bile tarak değmediğinden şüphelendiğim siyah saçlarına, aydan bile beyaz yüzüne ve o ağır göz altı torbalarına karşın reddedilemeyecek kadar yakışıklı bir suratı var diye düşündüm bir kez daha; adamın yüz hatlarını uzaktan ezberlerken.
Dedektifin sahiden de kusursuz bir güzelliği vardı. Bakımsızlığının içinde daha çok belli oluyordu güzelliği; odanın içinde tek parlayan onun teni. Saydam bir tendi. Kendine çeki düzen verse bu kadar güzel görünmezdi. Hareketleri o kadar ağır ki, insan sıcak bir yaz gününde güneşe bakarken duyduğu yorgunluğu yaşıyordu onunla. Kısık bir ses. Kesik bir konuşma. Kirpikleri havayı süpürüyor: Uzun ve dağınık. Her tarafı uçuşuyor; bu dünyadan olmayan bir şeyler var tavırlarında.
O çok güzel.
Dedektifin ağzında bir süredir beklettiği kaşığı çıkarıp, kaşığına masanın üzerinde duran çilekli jöleden biraz almasını dikkatle izledim.
Tam kaşığı ağzına götürecekti ki, beklenmedik bir şekilde onu dikizleyen bakışlarımı üzerinde hissetmiş gibi yüzünü bana doğru çevirmesi ile göz göze geldik.
Bıkkın bir surat ifadesi ile bugün bilmem kaçıncı kez uyardı, "P Hanım, lütfen araştırmanıza odaklanın."
Aniden adamın benimle konuşması üzerine panikleyerek kekeledim.
"A-ah ö-özür dilerim!"
Heyecanla kendimi topladım ve kızaran yüzümü bilgisayarın ekranına gömdüm.
Evet aynen dediğim gibi. Bugün, sıkıcı bir gündü.
-En azından ben öyle sanmıştım.
Odanın sakin ortamı Watari'nin kapıyı sertçe açarak odaya dalması ile bozuluverdi.
Yaşlı adam L'ye doğru koşarak masanın üstündeki televizyon kumandasını kaptı.
Televizyonun düğmesine basarken telaşla konuştu. "Sakura TV'yi aç...Başımız dertte.
Tüm odaya fırtına öncesi bir sessizlik çöktü. Herkes televizyonda beliren "Kira" yazısına kitlendi.
Televizyondan yükselen robotik bir ses odada yankılanmaya başladı."Ben Kira'yım."
Bu başlangıç, imkansızca katliamlar yapan bir seri katile göre çok klasik diye düşündüm o an, fakat bir yandan da hoşuma gitmişti.
Ekranda yazılı olan 'Kira' yazısını inceledim, L televizyonda konuşma yaparken de bu yazı fontunu kullanmıştı. Bu bir çeşit meydan okuma mıydı, yoksa aklına başka bir şey mi gelmemişti? Aşırı çocuksu... Yoksa mahsus mu?...
Ben düşüncelerime devam ederken televizyondaki robotik ses de konuşmasına devam etmekteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Note: L Lawliet (x reader)
Fanfiction"Kaybetmekten nefret ettiğimi sanmıştım, seni kaybetme fikrinden daha çok nefret ediyorum."