Risk

2.3K 181 117
                                    

O günün üzerinden altı gün geçmişti.

Lawliet'ın gerçek kimliğimi öğrenmesi üzerinden altı gün geçmişti.

Yıllar sonra ilk defa onunla Poem olarak konuşmam üzerinden altı gün geçmişti.

Onun dudaklarını benimkilerin üzerinde hissetmemin üzerinden altı gün geçmişti.

Ona hâlâ bok gibi aşık olduğumu fark etmemin üzerinden altı gün geçmişti.

O gün olanlar kafamda oynamaya başladı.  Kalbimde hissetmeye başladığım bir boşluk dalgası neredeyse canımı yakıyordu. Onun yanında olmak, onun kollarında olmak, o kadar doğru geliyordu ki kendimi tekrar bir kez daha onun sıcaklığını duyabilmek için kıvranırken buldum.

Parmaklarımı istemsizce dudaklarıma götürdüğüm gibi gözlerimi kapadım ve onun ince hayalet dudaklarının benimkilerin üzerinde nasıl hissettirdiğini hatırladım...

Oh Lawliet, seni öylesine çok istiyorum ki bir fikrin bile yok.

O günden beri bu konu hakkında hiç konuşmamıştık.
Üstüne günlerimiz de hiç olmadığı kadar yoğun geçiyordu Misa serbest kaldığından beri.
Misa kim mi?
Şu L'nin geçen haftalarda izleyip durduğu, ikinci Kira şüphelisi olan sarışın kız.

Lawliet polis ekibinin baskıları ve delil yetersizliğinden dolayı onu yirmi dört saat gözetimi altında bulundurmak şartıyla serbest bırakmayı kabul etti yaklaşık beş gün önce.
Ki bu bana berbat bir fikir gibi görünüyordu bazı kanıtların bu kadar su götürmez olması nedeniyle.
Onun da bu şekilde düşündüğünü biliyordum fakat sonuç olarak bir kez daha ellerimiz kolumuz bağlı oturmaktan başka çaremiz yoktu.

Gerçi herkes bütün bu davayla böylesine meşgulken o gün olanlar hakkında konuşmaya fırsat olmaması doğaldı tabi. Hele Misa da olaya dahil olduğundan beri yılışık bir kaos havası oluşmuştu bütün bir polis ekibinde.

Fakat bütün bunlar olmasaydı bile benim o gün olanları dile getirecek yüzüm zaten yoktu. Belki de hiç bir şey olmamış gibi davranmak en iyisiydi. Lawliet da öyle yapmıyor muydu zaten?
Evet, sanki o gün olanlar hiç yaşanmamış gibi davranıyordu ve bu haraketli sinirlerime dokunmuyor da değildi. Çünkü benim onu ve olanları düşünmeden geçirdiğim bir saniyem bile olmamıştı o günden beri.

Lawliet benim ilk ve tek arkadaşım, küçüklük aşkımdı.

Ona karşı beslediği duyguları, pek çok sayabileceğim nedenden dolayı bana geri vermeyeceğini bildiğimden, görmezden gelmeyi seçmiştim.

Fakat bütün bu çabalarım buraya kadarmış meğer. Onca yıldır emekle aramıza kurduğum o hassas cam duvar onun tek bir hamlesiyle gözlerimin önünde un ufak oluvermişti.

Bütün bunların anlamı neydi?

'Benden hoşlanıyor mu?' sorusunu kendime sormak bile hâlâ kulağıma çok küstahça geliyordu.
Bu doğru olamazdı, boş ego tatminiydi bu sadece...
Öyle olmalıydı. Kendimi onun gibi biri tarafından sevilmeyi bırak, sevilmeye layık bile görmüyordum ki ben.

Aniden adamın o günkü sözleri kulaklarımda yankılandı.

"Seni düşünmeden geçirdiğim bir gün olmadı bile Poem."

Adamın yumuşakça ağzından çıkan bu tatlı sözlerle ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Bu belirsizlik beni öldürüyordu.

Nasıl ben burada kaç gündür kafayı yerken hiç bir şey olmamış gibi davranabiliyordu?!
Bana acı çektirmekten zevk mi alıyordu?

Sandalyesine oturmuş, sırtı bana dönük olan adama baktım.
Bugün herkes erken dağılmıştı ve odada sadece ikimiz vardık.
Bu şansı bir daha elde edemeyebilirdim.

Death Note: L Lawliet (x reader)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin