"Hangi cehennemde şu velet? Eğer yine bir yerlerde kafayı buluyorsa var ya..." 4. Cevapsız aramanın ardından, Jenna sonunda pes ederek öfkeyle telefonunu kapadı ve telefonu tek omzuna astığı parlak kırmızı çantasının içine geri koydu.
"Onu kontrol etmesi için arayabileceğin başka kimse yok mu?" Diye sordum ben de, her ne kadar alacağım cevabı kendim de bilsem de.
"Hayır binada sadece ikimiz kalıyoruz." Diyerek cevapladı Jenna, seyrek kaşlarının ortasını sinirle ovuşturuyor, epey stresli gözüküyordu. Hatta bir anlığına yolun ortasında duraksadı fakat benim ona baktığımı fark edince de yarım yamalak bir "-Pardon" ile tekrar hareketlendi. Bende onu takip etmeye kaldığım yerden devam ettim.
Fakat dikkatimi yola vermem, Jenna'nın yüzüne biz yola çıktığımız andan itibaren kazınmış gibi duran, gergin surat ifadesini ve fazla sert çiğnemekten bir noktada kanatmayı başardığı dudağına her baktığımda tuhaf bir şekilde güçleşiyordu.
Aradan 2 saat geçti.
Neredeyse yolu yarılamıştık ki Jenna, ona olan kaçamak bakışlarımdan birini sonunda yakaladı. Lâkin hiç bozuntuya vermeyip hızlıca elinin tersiyle dudağına bulaşmış olan kanı sildiği gibi bana kendini beğenmiş bir gülümseme verdi. Gülümsediğinde sigaradan sararmış dişleri ortaya çıkıyordu.Onun bana, hayır bütün dünyaya sergilemek istediği güçlü, gamsız kadın imajını bozduğunu görmemi istemediği aşikardı fakat saklamasını gerektirecek bir şey de olduğunu göremiyordum ortada. Şayet ben kadını ilk gördüğüm andan itibaren sezmiştim ondaki bu sahteliği.
Jenna gibi kadınların olayı da budur ya, uzaktan bakıldığında her şey hep onların kontrolünde, bütün dünya onların çevresinde döner gibi gözükür.
Herkese olan küçümseyici tavırları, yüzlerinden silinmek bilmeyen yapmacık gülümsemeleri ve yaşamları boyunca egolarının okşanmasına bir hayli yardımcı olan o güzel vücutları ile...
...Hep kusursuz gözükürler.
Fakat bu tür insanları -Jenna'yı- bir cinsel obje değil de bir insan olarak görseydiniz fark ederdiniz:
Bir mücevher kutusunun içindeki bir kömür parçası gibi ortaya çıkan sararmış dişlerini...Bütün o suratına sürdüğü fondötene rağmen görünmeyi başaran koyu mor, göz altı halkalarını... Sağlıksız yaşam şekli yüzünden anormal biçimde içine göçmüş yanaklarını ve benim fark etmeyecek kadar aptal olduğumu zannettiği sırtından birazı gözüken darp izlerini...Jenna güzel değildi.
Jenna çöken bir enkazın üzerine asılan ışıklı bir pavyon levhasıydı.
Fakat yine de kadının kendine has tuhaf bir cazibesi olduğu konusunda kimse ile tartışmazdım.
Hızlı adımlarla, dün gece yağan yağmurun sebep olduğu su birikintilerinin üzerinden yürüyerek, dar ve ıssız sokaklardan geçtik.
Anlaşılan sokaklarda bu saate kimsenin olmayacağını önceden öngördükleri için gece yola çıkmıştık. Gerçekten de sokakta bir ruh bile yoktu. -Yani demek istediğim gerçekten yoktu.
Biz yola koyulduğumuzdan beri doktorun halüsinasyonu bile bir süredir ortalıkta görünmüyordu.
Şikayetçi olduğumdan değil gerçi, umarım temelli gitmiştir.Yürümeye devam ettik ve devam ettik...
Kışa dönen mevsimin soğukluğu parmak uçlarımı üşüttü fakat üzerime zorla giymiş olduğum bu elbisenin ellerimi sokacak bir çift cebi elbette yoktu.
Üzerimize esen şiddetli bir rüzgar bizi üşütüp tüylerimizi diken diken ederken kendimi olabildiğince küçültüp iki büklüm ederek ısıtmaya çalıştım fakat nafileydi, iliklerime kadar kadar donmuştum.
Ve işin asıl ilginç yanı, Jenna'nın da tıpkı benim gibi üzerine sadece tek parça bir elbise giyiyor olmasına karşın soğuktan bana kıyasla ne kadar az etkilenmiş gözükmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Death Note: L Lawliet (x reader)
Fanfic"Kaybetmekten nefret ettiğimi sanmıştım, seni kaybetme fikrinden daha çok nefret ediyorum."