BÖLÜM 8

985 62 61
                                    

Medyada Panic! At The Disco - Victorious

İyi okumalar...

"Kaçma gel buraya! Gel buraya seni küçük şeytan!"

Zeynep'in gideceği yer meğerse beş yaşındaki şeytan kuzeni Berkem'in anaokuluymuş. Hiç sevmezdim bu çocuğu, o da beni sevmezdi. Ne zaman bir araya gelsek ya beni dövüyordu ya da şu an yaptığı gibi çantamı alıp kaçıyordu.

"Berkeeem! Versene çantamı ya! Seni bir elime geçirirsem var ya... Yoğurup poğaça yapacağım. İçini oyup Zeynep'ten yaptığım kıymayla dolduracağım. İçli köfte yapacağım senden. Duydun mu?!"

Koşmaktan kesilen nefesim daha fazla koşmama izin vermedi ve olduğum yere çöktüm.

Aaaahhh, ah! On bir dersten sonra bu kadar koşmam hiç iyi olmamıştı. Sağlık meslek lisesinde okuyorsanız ve bölümünüz hemşirelikse on bir ve on ikinci sınıfta iki gün okula giderdiniz ama o da sabah yedi akşam beş. Çalışsam bu kadar zoruma gitmez.

"Abla süt içer misin?" Yanıma elinde bir kutu sütle yaklaşan açık kahverengi gözlü ve kumral saçlı kız çocuğuna baktım. Dudaklarıma dertli bir gülümseme yerleştirerek,

"Ver güzelim ver. Ben içmeyeyim de kimler içsin?" dedim ve sütü aldım. Pipetin paketini açmaya çalıştım. Bir türlü açılmayınca çocuklarla konuşup gülüşen Zeynep'i çağırdım.

"Zeyneepp! Gelir misin?"

Sesimi duyunca ürkek adımlarla yanıma yaklaştı. Sağ elinin parmaklarını sol bileğinin üzerine koydu.

"Nabız 42, tansiyon 80/50, ateş 25. Ben zaten ölüyorum Ela kıyma bana." dedi ve bayılıyormuş gibi yaparak yanıma oturdu. Güldüm.

"Al şu sütü aç bana yoksa öldüğünde kalp masajı yapmam. Zaten sinirliyim sana."

Gülerek sütü açtı ve elime verdi.

"Berkem, Ela Ablanın çantasını getir bakalım." Yanımıza yaklaşan Berkem sırıtarak "Olmaz." dedi. Ben bu çocuğu döverim ama.

"Hadi Berkem lütfen."

Bu tatlı konuşmamın altında "Bana bak velet ya çantamı vereceksin ya da bu diyardan gideceksin." mesajı gizliydi.

"Bir şartla. Bizimle bahçede yakartop oynayacaksınız."

Hmm. Olabilir. Sakarız ama içimizdeki çocuk ölmedi daha. Bitirdiğim sütün kutusunu birkaç metre ilerideki çöp kovasına doğru attım. Kutu elimden fırlayıp Berkem'in kafasına deyince kahkahayı patlattım.

"Yandın çık."

Çocuk bana ters ters bakarken gülüşümü zor zar aman zar zor durdurdum. İnsanın düşünürken bile dili sürçer mi ya? Sanırım bu da beyin sürçmesi oluyordu. Tanıyı koyduk hadi oyun oynamaya gidelim.

Birkaç dakika sonra çantamı almış güvenli bir yere saklamıştım. Birkaç metre ilerimdeki bankın üzerindeydi. Ne demiş Sherlock başkan "Bir şeyi saklamanın en iyi yolu onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır.".

Takımları oluşturduk. Zeynep ve Berkem ile farklı takımlardaydık. Ortaya dizildiklerinde topu elime aldım.

"Akmayan serumlar, patlayan damarlar adına..." diye bağırarak topu fırlattım. Kimseye değmeden karşıya geçti. Karşı taraftaki çocuk topu tutmayınca sinirle,

"Yavrum kolların armut mu topluyor? Tutsana topu." diye bağırdım. Çocuk topu biraz kovaladıktan sonra yakaladı ve attı. Top, Zeynep'e değdi ve bana doğru gelmeye başladı. Sırıtarak,

"Aferin çekirge gözüme girdin." diye bağırdım.

Top bana geldiği hâlde yakalayamadım ama olsun. Arada olur böyle şeyler. Az önce kızdığım çocuk benim topu tutamamama laf etmek için ağzına açınca,

"Sshh! Sus küçüğün, söz büyüğündür. Sus şimdi." dedim ve oyuna devam ettim.

Hava kararmaya başlayana kadar oynadık. Nihayet bitirmeye karar verdiğimizde saat altıyı biraz geçiyordu. Bitkin bir hâlde çantamı banktan aldım ve durağa doğru yürümeye başladık. Berkem de yanımızdaydı. Ara ara bana dönüp sırıtıyordu. Gözüm ona kayınca yine sırıttığını gördüm.

"Nihahahahaha!"

Bu gülüş, bu kırmızı gözler... Bismillah. Ben demiştim ama bu çocuk şeytan diye.






Merhabalar. Gelecek bölümde hastaneye gidelim artık. Bu kadar okul yeter. Bye...

 Bye

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
HEMŞİRELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin