BÖLÜM 2

2.4K 103 165
                                    

Medyada Footloose: Nursing School Style by Falconess21

https://youtu.be/fU0f5bgbj0s




İyi okumalar...





Bugünkü rezilliğimden sonra doktor hanımla hasta odalarını gezerken Sevimli Hayalet Casper misali ilerliyordum. Hayalet olmadığım için bu pek mümkün olmuyordu ama... Bir dakika. Telefonumu çıkardım ve Google' ye girip "Nasıl hayalet olunur?" yazdım. En üstteki sekmeye tıklayacakken bir öksürük sesiyle durdum.

"Öğrenci arkadaşım sana diyorum. Sen mi Leyla'sın ben mi? Anlayamadım ki."

Eğer bir hastanede stajyerseniz hayatınızda duyup duyabileceğiniz en iğrenç ikinci ikili öğrenci arkadaşımdır. İlki tabiki de ders çalış. Tabi bunu hastanede değil evde annemden duyuyordum ama ders çalışın yerini hiçbir şey dolduramaz.

Telefonumu önlüğümün cebine koyup bana seslenen doktor hanıma yaklaştım.

"Buyrun Leyla Hanım."

Siniri hâlâ geçmemiş olacak ki elindeki hasta dosyasını uzatıp,

"Al bunu. Yarına kadar bu hastanın hastalığını araştırıp hemşirelik bakım planını çıkarmanı istiyorum." dedi ve arkasında şaşkın bir ben bırakarak odadan çıktı.

"Hemşirelik bakım planı. Hastalığı neymiş? Diabetes Mellitus."

Bir dosyaya, bir hastaya baktım. Yatakta yatan teyzeyle birkaç dakika bakıştık. Teyze gülümseyip,

"Kızım sen nereliydin?" diye sorunca aceleyle "Geçmiş olsun teyzeciğim." deyip odadan çıktım. Çünkü bu konuşma söyle gidecekti:

"Kızın sen nereleydin?"

"Buralıyım teyzeciğim. Muğla'lı."

"Babanın adı ne?"

"Ali Mutlu."

"Şu Hasibe'nin oğlunun kuzeninin amcasının dedesinin halasının komşusunun teyzesinin dayısının yeğeninin torunu Münevver'in oğlu Ali mi? Münevver çok iyi kadındı kızım. Pek severdim."

"Yok teyzeciğim. Ali sadece Ali." deyip beynim yanmış bir şekilde odadan çıkacaktım ve en az bir gün kendime gelemeyecektim.

Duvardaki saate baktım. Üçü on geçiyordu. Çıkmama elli dakika vardı.

"Ela gelsene ANTA' ları ölçelim."

(ANTA: Ateş, Nabız, Tansiyon.)

Zeynep'in çağırmasıyla elimdeki dosyayı masaya bırakıp eldiven giydim. Hasta odalarını tek tek dolaşıp ölçümleri yaptık.

Bazı hastaların "Kızım sol kolumun serçe parmağının üçüncü boğumunda yanma var bana bir ağrı kesici getirir misin?", "Kafamın içinde karıncanın çelme taktığı filin düşmesi sebebiyetiyle oluşan ağrıyı doktora söyler misin?",  bazılarının "Şu serum akmıyor bir bakar mısın?", kimisinin "Benim senin yaşında doktorluk okuyan bir torunum var seni ona alayım mı?" demeleri eşliğinde işimizi bitirdidiğimizde saat dörde beş vardı.

Zeynep'le birlikte ellerimizi yıkadık ve hemşirelere söyleyerek giyinme odasına doğru yol aldık.

Giyinme odamız arızalı olduğu için erkeklerin odasında sırayla giyiniyorduk. Staja gittiğimiz üç gün boyunca önce giden odayı kapardı. Ve ikinci giren grup mutlaka öncekilerin odada bıraktığı parfüm kokusundan yakınırdı. Mübarekler sanki odada parfüm şişeleriyle savaş yapıyorlardı, kim kimin kafasında parfüm şişesi kırarsa yarışına giriyorlardı.

Yorgun ve paytak adımlarla odanın kapısının önüne geldim. Bugün önce erkekler gelmişti. Koridorda bekleyen
Emre'ye "Odada kimse var mı?" diye sordum. Hiç de sevmezdim şu Emre'yi. "Hayır" deyince kapı kolunu kavradım ve baskı uyguladım ama bir türlü açılmıyordu. Birkaç kere daha zorladım. Açılmayınca kapıya yaslandım ve son kez zorladım. Kapının birden açılmasıyla yüzüstü yeri boyladım. Bir çığlık sesi kulaklarımı doldurdu. Kafamı kaldırdım ve kim olduğuna baktım. Altında pantolonu üzerinde elindeki tişörtle kapattığı çıplak göğsü olan dibimin düştüğü tatlı bir çocukla göz göze geldim.

Aptal aptal sırıtarak ayağa kalktım ve çocuğa elimi uzattım.

"Ben Ela. Ama sen bana kısaca Hemşirela diyebilirsin."

Kısa bir an aklımdan Ela mı daha kısa, Hemşirela mı diye düşündüm. Ama "Benim matematiğim iyi değildir ki niye zorlayayım?" diye düşünüp boşverdim.

Çocuk elimi tutup,

"Ben de Deniz." dedi. Aaaahhh Deniz deme ölüyorum. Diğer eliyle hâlâ tişörtünü göğsünde tutuyordu.

"Az önceki çığlık olayı aramızda kalsa olur mu? Bende panik atak var da." deyip bir de üstüne gülümseyince Ela'lığımı yaptım ve ağzımdan saçma sapan cümlelerin dökülmesine izin verdim.

"Ne güzel. Bende de."

Gülümsemesi solunca ne dediğimi idrak ettim.

"Şey ben çıkayım da sen giyin o zaman." dedim ve kapıya yöneldim. Ayağım kapının girişindeki çıkıntıya takıldı ve tekrar yeri boyladım.

"Hey iyi misin?" Deniz de benden mi hoşlandı ne? Nasıl da merak ediyor.

Elimi sorun yok anlamında kaldırdım.

"İyiyim iyiyim. Biraz sakarımdır ben. Alışkınım böyle şeylere." deyip kalktım ve kapıyı kapattım.

"Mutlu günler yakında." diye düşünürek Deniz'in çıkmasını bekledim.






HEMŞİRELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin