Medyada The Wolven Storm - Priscilla's Song
İyi okumalar...
"Sus küçük kardeşim, hiçbir şey söyleme.
Ablan sana bir alaycı kuş alacak.
Ve eğer o alaycı kuş ötmezse ablan kendisine elmas yüzük alacak.""Ela! Bu ninni böyle değildi. Düzgün söyle." Annemin karnına yasladığım kafamı kaldırdım. Bir ninniyi bile istediğim gibi söyleyemeyeceksem ne anlamı var söylemenin? Ama hamile bir kadını sinirlendirmenin de gereği yok şimdi. Hele bir de annemse hiç gereği yok. Başımı tamam anlamında salladım ve devam ettim.
"... ablan kendisine ve sana elmas yüzük alacak."
O yüzüğü kendime de alacaktım. Daha doğmamış velete alıyorsam kendime kesinlikle almalıydım. Başımı tekrar annemin karnına yasladım.
"Ve eğer o elmas yüzük pirince dönerse ablan sana ayna alacak.
Ve eğer o ayna kırılırsa ablan sana bir erkek keçi alacak.
Ve o keçi çekmezse ablan sana bir at arabası ve Deniz alacak."Annem eliyle kafamı iterek bana ters ters baktı.
"Ne var anne ya?! Ha öküz ha Deniz. Aynı şeyler nasıl olsa."
Annem cıkcıkladıktan sonra zaten kırık olan kalbimi ikiye ayıracak sözleri söyledi.
"Bu çocuk sana çekerse çekeceğim var vallahi."
"Bı çıcık sını çikirsi..." Annemin kafama bir tane geçirmesiyle sustum ve ninnime devam ettim.
"Ve eğer o at arabası ve öküz devrilirse ablan sana Deniz adında bir köpek alacak."
"Aaaahhh! Anne neden saçımı çekiyorsun ya? Zaten sevdiğim çocuk bana değil başkasına aşık olmuş bir de sen bana kızıjklmnoprstuvyz..." diye ağlamaya başladım. Bir yandan ağlarken diğer yandan da ninnime devam ediyordum.
"Ve eğer Rover adındaki köpek havlamazsa ablan sana at arabası ve at alacak.
Ve eğer at arabası ve at devrilirse sen hâlâ bu şehirdeki en tatlı bebek olacaksın."
Merak edenler için Ela'nın söylediği ninninin orijinalini buraya koyuyorum.
Ninniyi bitirdikten sonra birkaç dakika annemle sarılı bir şekilde oturduk. Annemin günü vardı ve birazdan komşular gelecekti. Kamptan bir hafta önce dönmüştük. Yani Deniz'in Buse'den hoşlandığını söylemesinin üzerinden tam... bir, iki, üç... şaka şaka bir haftanın kaç gün olduğunu biliyorum o kadar da değil hiheha, of gülüşüm hâlâ çalışmıyor, tam yedi gün geçmişti. Buse'den hoşlandığını söylediğinde aklımdan geçen düşüncelerin kelimelere dökülmesine ve hareket etmeme engel olan bir şok yaşamıştım. O güne bir dönüş yapıyorum.
Deniz'in Buse'den hoşlandığını söylediği ve bunun üzerine Ela garibimin bir gram olan aklını da kaybettiği gün
"Hoşlandığım kişi Buse."
"NE?!"
"Evet ondan çok hoşlanıyorum."
Susuyorum. İçimden "Ela bir şey söyle. Söylemezsen her şeyi anlayacak. Bir şey söylemen lazım. Herhangi bir şey. Hadi yapabilirsin. Ondan hoşlandığımı anlar mı ki? Yok yok anlamaz. Benim kadar zeki değil ne de olsa. Ahhh! Ne vuruyorsun ya?" Beynim kafama bir tane geçiriyor. 'Salak zeki olan o, sen değilsin.' diyor. Sinirle bağırıyorum. "Senin yüzünden. Daha çok çalışsaydın ondan daha zeki olurdum. Hem benim gibi güzel, yetenekli, akıllı Hemşirela'yı değil de Buse gibi yılan, şeytan, çıyanı seçiyorsa zeki falan olamaz." Ofluyor beynim. "Ah ah bir ömür bu kafada çürüyeceğim." diyor. Az çalışsın da bir işe yarasın et kütlesi.
"Ela korkmaya başlıyorum. Bir şey söyle."
Hıı kolaydı sanki. Ne çirkin bir çocukmuş bu Deniz ya. Buse'den hoşlandığını söyleyince anladım. Şu gözlere bak, kahvenin en güzel tonu. Saçlara bak, benimkilerden daha bakımlı. Şu surata bak, ay pek de güzel. Of of neden böyle oldu ki şimdi? Hayallerim vardı benim. Daha sevgili olacaktık sonra evlenecektik. Sonra hastanenin süper ikilisi olacaktık. Sonra sonra... ahhhhh neden?!
Hızla ayağa kalktım. Sinirle Deniz'e baktım.
"Emre'yle evleneceğim. Düğünümüze geldiğinde Buse'yle çoktan evlenmiş olacaksın. Hem de dört tane çocuğunuz olacak. O kız senin saçlarını ağartacak, ömrünü kısaltacak. Ama ben Emre'mle mutlu bir evlilik yapacağım. İki salak hayatımızı yaşayacağız. Ne o kendime salak dedim diye gülüyor musun? Aslında gülmüyorsun ama çaktırma havalı bir konuşma yapıyorum burada. Neyse evet salağım. Seni sevdiğim için salağım. Senin de beni sevebileceğini düşündüğüm için salağım." Gözlerimden akan yaşların tuzlu tadını hissederken devam ettim.
"Evet işte duydun. Hadi şimdi sana Buse'nle mutluluklar."
Bir şey söylemesine fırsat vermeden çadıra koştum. Daha önce hiç bu kadar kırıldığımı hatırlamıyorum. Ama ben Hemşirela'yım. Etrafa neşe saçar, sakarlığım ve konuşmalarımla herkesi güldürürüm. Bundan sonra da öyle devam etmeli. Hatta güleyim mesela şimdi. Hihehö. Hahohe. Hehehü. Neden olmuyor ya? Höhihe. Aha gülüşüm bozuldu. Çadırın girişine takılıp düşeyim bari. Hızlıca çadıra koşup ayağımın takılmasını sağlamaya çalıştım. Olmadı. Tekrar denedim yine olmadı. Aha düşemiyorum da. Allah'ım kıyamet kopacak, sen koru. Tekrar denedim yine düşemedim. Hayır olamaz bozuldum. Bozdular beni. Hayır! Hayır!
Şimdiki zaman
"HAYIR!"
Bağırmamla annemle birlikte yerimizden hopladık. Annem "Ne oldu? Bebek mi geliyor?" diye bağırdı. O sırada kapı çaldı.
"Hayır süper teyzeler takımı geliyor."
Güldüm ve kapıyı açmadan önce bir şarkı açtım. Oh oh mis gibi çiftetelli çalıyor. Oynayarak kapıya gittim ve kapıyı açtım. Karşımda çeşitli yaşlarda ve boylarda tonton teyzeleri görünce gülümsedim.
"Gelin kızlar gelin. Bugün hepinizin tansiyonlarını ölçeceğim. Tansiyonlar Hemşirela'dan ayılıp bayılması sizden."
Hepsi mutlulukla içeri doluştular. Nasıl da tatlılar. He he... hadi yavaşça söylersem olacak ...hi. Kahretsin! Gülüşümü acilen düzeltmem lazım. Oynayarak salona yürüdüm. Kapıdan geçerken ayağım girişteki tümseğe takılınca yeri boyladım. Birbirleriyle konuşan teyzelerin hepsi şaşkınlık ve korku dolu bakışlarla bana bakınca güldüm ve ayağa kalktım.
"Merak etmeyin kızlar normale dönüyorum."
Şarkı değişince oynamaya devam ettim. Ayşe Fatma Hayriye çalmaya başlamıştı.
"Ee kızlar önce kimin tansiyonunu ölçüyoruz. Ayşe Fatma Hayriye haydi tansiyon ölçmeye."
Hehehe.
Oldu. Düzeldi. Hehehe. Hehehe. Hehehe. Yaşasın. Neyse ben kaçtım. Görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEMŞİRELA
HumorSağlık Meslek Lisesi'nde on birinci sınıf öğrencisi stajyer Ela'nın yaşamından kesitler sunacak bir hikâyedir. Eğlence amaçlı yazılmıştır. *** "Tembel hayvan mı daha üşengeçtir, tembel Ela mı?" O ben oluyor...