BÖLÜM 12

801 44 47
                                    

Medyada Beyonce - Run The World from Glee



İyi okumalar...




"Ve Pamuk Prenses, prens tam kendisini öpecekken boğazında takılı kalan elmayı prensin suratına tükürerek uyanmış ve prense, "Uyanmak için senin öpücüğüne ihtiyacım yok." demiş. Sonra da Cinderella, Aurora ve Yedi Cüceleri arkasına alıp Run The World'u söyleyerek dans etmeye başlamış.

"Who run the world? Girls.
  Who run the world? Girls."

Dünyayı kim yönetiyor? Kızlar.
Dünyayı kim yönetiyor? Kızlar."

(Medyadaki gibi bir dans :D )

Deniz'in kahkahalara boğulmasıyla ben de kendimi tutamayarak gülmeye başladım. Saat gecenin ikisiydi ve biz mutfaktaki buzdolabından bulduğumuz sütü içerek birbirimize hikâyeler anlatıyorduk. Önce izlediğim bir filmi anlatmaya başlamıştım ama sonra Deniz'in uyuklamaya başladığını görünce sonunu bu şekilde bağlamıştım.

"Bu filmin sonunun böyle olduğuna emin misin?" diye sorunca birden ciddileştim.

"En sevdiğim masalın sonunda masalda hiç yer almayan ve sadece sonunda prensesi öperek uyandıran adamın kahraman sayılması sinirimi bozuyor. Öpücükle hayat mı kurtarılır? Suni teneffüs yapsaydı bari.  Hem kraliçe onca kötülüğü yaparken neredeydi?"

Birden o da ciddileşince güldüm. Düşünüyor gibiydi. Saçmalıklarımın ciddiye alınması beni güldürüyordu.

"Hadi hadi sıra sende?" diyerek boşalan bardağıma süt doldurdum. Umarım bozulmamıştır. Çünkü cidden kafa yaptığını düşünmeye başlamıştım.

"Tamam peki. Ben de bir anımı anlatayım o zaman." dedi ve bardağına süt doldurdu.

"Birgün, daha üniversitenin ilk günleriydi, anatomi kitaplarımızı yeni almış, inceliyorduk. Her kemiğin, organın daha Türkçesini bilmezken Latincesini öğrenmek zor geliyordu ama kelimeleri telaffuz etmek de bir o kadar eğlenceliydi. Ders hocamız orta yaşlarını biraz geçmiş aksi bir adamdı. Biz işte kelimelere falan alışmaya çalışırken ders kaynıyordu. Hoca daha fazla dayanamadı ve "Dinlemek istemeyen çıkabilir." dedi ama her dersin başında söylediği bir şey vardı: "Dersimde bu kapıdan çıkan bir daha dersime giremez.". Bu yüzden hoca çıkabilirsiniz deyince birkaç dakika kimsede hareketlenme olmadı. Hoca tekrardan derse dönünce kapıdan çıkamayacağını bilen bir kız camdan atlayınca hepimiz o tarafa döndük. Bunu kimse beklemiyordu. Hoca da bir garip. Sınıftan birini kaldırıp kızın peşinden gönderdi. Çocuk da kapıdan çıkmak yerine camdan atladı. Hepimiz merakla pencerelere koştuk. İkisi birlikte el ele kaçıyorlardı. Bir daha da okula gelmediler. Bize de bu Yeşilçam sahnesini izlemek düşmüştü."
Söylediklerine gülsem mi, şaşırsam mı bilemedim. Ama ben farkımı ortaya koyarak oturduğum kanepede uyumayı tercih ettim. Uykuya dalmadan önce tek hatırladığım onun da diğer kanepeye geçtiğiydi.

***

Sabah, perdesi olmayan pencereden yüzüme vuran sonbahar güneşiyle uyandım. Saat beş buçuk - altı civarı olmalıydı. Deniz'in kanepede olmadığını görünce merak ve endişeyle ayağa kalktım. Nereye gitmişti? Yoksa beni bırakıp gitti mi? Ya ayılar kaçırmış ve aslanlarla yaptıkları partide Deniz'le ziyafet çekmişlerse? Aklıma gelen şeyle daha da endişelendim. Ya davete geciken kurtlara yemek kalmayınca gelip beni de alacaklarsa? Eyvah! Ya ben hemşireyim bana zarar vermezler değil mi? Korkuyla seslendim.

"Deniz!"

Ses gelmeyince birkaç kere daha seslendim ama çıt yoktu. Kapıya doğru yürüdüm. Dışarı çıkıp etrafa bakınmam gerekiyordu. Tam kapıyı açacakken kapının yumruklanmasıyla çığlık attım. Burada ölecektim.

HEMŞİRELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin