Deirdre, konukların içeri girdiğine emin olduktan sonra ahşap kapıları sıkıca kilitledi. Arkasını döndüğünde İskoçya Kraliçesini,kendisini izlerken bulmuştu. Deirdre, ilk kez kraliçeye bu kadar yakın olsa da her gün Tann'ya ettikleri duaların içinde hem krala hem de kralın annesine şükranlarını iletmeyi asla unutmuyorlardı. Quinton Cameron'ın kiliseye yaptığı ziyaretinde, kraliçenin kimliğini ve gizemli hikâyesini onaylayan bir davranış olmuştu. Bu kilise çatısı altında, kraliçe ile karşı karşıya olmak, Deirdre için hayal gibi bir şeydi. Joan, etrafına bakındı. "Bir yerlerde mum olmalı."
"Bizlere, kilise binası içinde kullandığımız her malzemeyi ölçülü kullanmak konusunda dikkatli olmamız öğretildi, efendim. Bildiğiniz gibi aslında temelde bizler buradaki hiçbir şeyin sahibi değiliz." Deirdre, kraliçe ile yan yana yürürken küçüklüğünde öğretildiği gibi omuzlarını çok dik tutmamaya özen göstererek,başını öne eğdi. "Böyle yapmayın." Joan Beaufort öfke ile tısladı. "Beni nasıl tanıdın? Daha önce huzuruma çıkmış miydin? Kiliseye yemin etmiş bir rahibenin beni tanıması çok ilginç." Kraliçenin başkalarının konuşmalarını dinlemek gibi bir alışkanlığı olmadığı çok açıktı. Joan sözlerini bitirip, Deirdre'den cevap beklemeye başladığında uzunca bir süre geçmişti.
"Ben kiliseye yemin etmedim. Krali... Efendim."
"Ama burada yaşıyor olmalısın." Joan, genç kadının üzerinde bulunan elbiseye dikkat çekercesine, parmağı ile pelerini işaret ediyordu. Deirdre, bu kilisede bulunma sebebini hatırladıkça sinirleri daha fazla gerilmeye başlamıştı. Kaie'nin de söylediği gibi öfkesi hala çok tazeydi. Ama ne olursa olsun, yaptıklarını kimseden saklamayacaktı. Melor Douglas'ın kollarına kendi isteğiyle gittiği gerçeği ortada gün gibi duruyordu. "Evlilik dışı bir ilişkim olduğu için babam beni buraya gönderdi. Yeminimi daha etmedim... Uzun bir sürede edeceğimi düşünmüyorum." Kraliçenin yanında bulunan yardımcılarının iki yana gidip gelen kafaları, Deirdre'yi hiç onaylamadıklarını gösteriyordu. Genç kadın, bu tavırların karşısında çenesini dik tutarak kendi tavrını belli etmek istedi. "Hanımlar yeter." Joan elini havaya kaldırmıştı. Bu kadar mantıksız olmayın lütfen. Tavırlarınızdan bunu anlıyorum." Yardımcı hanımlar, şaşkın ifadeli yüzleriyle kraliçeye bakakalmışlardı. Deirdre bile, sadece bir tane mumun yandığı masaya doğru yürürken şaşkınlıkla kraliçeye bakıyordu. Odanın içine girdiklerinde, genç kadın eteklerini tutup ocağın yanına eğildi. Kömür közleri sönmeye yüz tutsalar bile sıcaklıklarını hala koruyorlardı. Deirdre maşayı eline alıp közlerini karıştırırken; kıvılcımlar yavaş yavaş alev halini almaya başlamışlardı. Genç kadın işini bitirip ayağa kalkmaya yeltenirken, kraliçenin kendisine çok yakın durduğunu fark ettiğinde aniden irkildi. Joan, cılız mum ışığının gölgesinde Deirdre'yi inceliyordu. "Birçok yönden bana yardım ettin." Joan düşüncelerini açıkça paylaşmıştı. Kraliçenin iki yardımcısı, Deirdre'nin cevabını dinlemek için hanımlarının yanına doğru yaklaşıp beklediler. Bir tanesinin yüzünde garip bir gülümseme vardı. "Çok haklısınız, leydim." Yardımcı kadınlardan biri,Deirdre'nin saçlarını örten örtüyü aniden çekerek, genç kadının saçlarını serbest bıraktılar. "Affedersiniz... Krali... Efendim? Ama ne yapıyorsunuz?" Deirdre, saklamaktan utanmadığı bir şeyi gizlemek için neden bu kadar panik olduğunu bir türlü anlamamıştı. Ortaya çıkan sadece bir tutam saçtı. Sonuçta, genç kadın İsa'ya kendini adamamış; sadece kilisede yaşamaya zorlanmıştı. Deirdre, hoşnutsuzluğunu dile getirircesine homurdanarak başını örttü. "Sen bir tövbekâr değilsin." Joan, bir soru sormuyor; durumun kendi açısından nasıl gözüktüğünü ifade ediyordu. "O zamanlar sevip, güvendiğim adamın, sadece nişanlı olduğum Lordu aşağılamak için beni kandırdığını öğrendiğimde çok üzüldüm. Benimle evleneceği söz vermeseydi Onunla asla gitmezdim." Deirdre, bu kadar açık sözlü oluşunun kraliçeyi rahatsız edeceğini düşünse de, Joan elini sakince uzatıp genç kadının saçlarına dokundu. "Birçok kadın aşkına değmeyecek adamlar için hatalar yapmıştır." Kraliçe bir saniyeliğine duraksadı. "İkimizin saçları aynı renkte... Ara ara açık sarı renkler hâkim... Ne garip bir rastlantı." Joan'ın ağzından dökülen son iki kelime kraliçenin kendini ne kadar çok beğendiğinin bir kanıtıydı. Kadının ses tonundaki garip tını, Deirdre'ye, Melor'ın artık Onunla evlenmeyeceği gerçeğini yüzüne vurduğu günü hatırlatmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Ateşi
Ficção GeralÇok sevilecek ateşli, yerinizde duramayacağınız İskoç romanlardan bir tanesi daha geliyor. " İskoç Ateşi". En az ismi kadar iddialı bir roman sizlerle. Deirdre en son birlikte olduğu erkek tarafından oldukça yıpratılmıştı bunun üzerine bir daha aşka...