İskoç Ateşi

BÖLÜM - 9

Komutan yavaş hareketlerle, Deirdre'yi atının üzerindi bindirdi. Genç kadın ayağını diğer tarafa atmak için uğraşırken, üzerindeki pelerinin etekleri bunu imkânsız kılıyordu "Onun ellerini bağlamayacak mısınız komutan?"  Coalan, devasa atına binerken, Deirdre'ye bir bakış fırlattı. "Söylesenize leydim. Düzgün davranacağınıza! söz verebilir misiniz? Yoksa Dirk'in söylediği gibi ellerinizi bağlamalı mıyım?" Coalan'ın sözünü bitirirken! attığı kahkaha, Deirdre elleri serbestken bile hiçbir şey! yapamayacağına inandığı gösteriyordu. Genç kadının! öfkesi içinde patlamak üzere olduğundan, komutana! cevap verme nezaketi göstermemişti. Güneş daha doğmamış olduğu için Deirdre çok mutluydu. Bu sayede gözlerindeki öfkeyi kimse fark edemiyordu. Coalan resmen Deirdre ile alay ediyordu. "Sanırım Drumdeer'a güneş doğmadan varmış oluruz. Hadi gidip,Lord Cameron'a istediğini verelim." Drumdeer ismini duyan Deirdre'nin tüm bedeni ürpermişti. Genç kadın bu kaleyi hiç görmese bile ismini birçok kez duymuştu. Kale dik bir yamacın üzerine inşa edilmişti. Drum, Galler dilinde dik yamaç anlamına geliyordu. Kaflenin ne kadar korunaklı olduğuna dair anlatılan hikâyeler ve onu koruyan yüzlerce eğitimli asker İskoç Diyarı'nda çok meşhurdu. Deirdre, o kaleye girdiği anda itibaren Quinton Cameron'ın izni olmadan oradan çıkamazdı. Coalan, atını Deirdre'nin yanına doğru sürüp dizginleri eline aldı. "Sakın beni size güvendiğim için pişman etmeyin. Eğer Lordum ile aramı bozacak bir şey yaparsanız, tam bir pislik olabilirim." 

Gecenin karanlığında ilerlemeye başlamışlardı. İngilizler, İskoçyalılardan çok korkuyorlardı. Her İskoç, İskoçyalı olmanın gururunu yaşayamazdı. Ama göründüğü kadarıyla Coalan'da bu ismi hak eden bir askerdi. Gecenin karanlığında kendinden bu kadar emin şekilde at sürmek ancak bir İskoçyalıya ait bir özellik olabilirdi Deirdre, bu adamın gösterdiği cesareti kendi damarlarında hissediyordu. Sevgilisi ile buluşmak için gece at sürdüğü günler çok uzakta olsa bile o zaman da hiçbir şeyden korkmadığını çok iyi hatırlıyordu.

Ormanın içinde hızla ilerlerken, genç kadın dal parçaları başına çarpmasın diye eğildi. Atının kokusu ve diğer atların idrar kokuları birbirine karışmış; genç kadının midesini bulandırıyordu. Deirdre, burnunu kapatıp etrafı dinlemeye koyuldu. Gecenin karanlığını yarıp, sevgilisine gitmek için at sürdüğü gecelerin üzerinden bir sene geçmişti. Birçoğu kendi cinsiyetine göre çok fazla cesaretli olduğunu düşünse de; O, babasının kızıydı. Kader, Deirdre'ye oyun oynamış ve kız olarak dünyaya gelmişti. Bu yüzden Cameronların,hissettiği öfkeyi anlayabiliyordu. Deirdre, bacaklarını iyice sıkarak, atına tutundu. Bu hareketin,kadınları kısır yaptığı söylense de, Deirdre bunu umursamıyordu. Ne olursa olsun ata yan şekilde oturup, kendi hayatını riske edeceğine, tüm bu askerler gibi bacaklarını iki yana açıp at sürecekti.

Aralarındaki tek fark Deirdre'nin kadın olmasıydı. Genç kadın gülümseyerek, içindeki kahkahasını bastırmaya çalıştı. Kendi topraklarının askerleri tarafından kaçırılmak çok gülünç bir durumdu. Cameron askerleri,ona ara sıra şüpheli bakışlar fırlatsalar da, gün doğumunda hiçbir şüpheleri kalmamış gibiydi. Coalan saatler sonra elini kaldırıp, askerlerini durdurdu.

Deirdre, atından dikkatli bir şekilde indi. Kilisede kaldığı süre boyunca hiç ata binmemiş bu yüzden, vücudu saatler süren bu yolculuğun sonucunda ağrımaya başlamıştı. Sırtı ve bacakları zonkluyordu. İşte Quinton Cameron'ı suçlayacak bir şeyler bulabilmişti. Deirdre, keyifle gülümsedi. Genç kadın attan indikten sonra, uyuşan ayak parmaklarını hareket ettirmeye çalışırken, ayakkabının ince tabanı sert bir taşın canını acıtmasına neden olmuş Deirdre, beklenmedik bu acının sebebi olan ufak çığı gın ağzından çıkmasına engel olamamış, tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Joan ile birbirlerinin kıyafetlerini değiştirmeleri planın en iyi kısmı olarak kabul edilebilirdi Kraliçe, bu kıyafetleri ile yolculuğa devam etmiş olsaydı, muhtemelen şimdiye ölmüş olurdu. "Atınızdan inerken beni beklemeniz gerekirdi, bayan."