1.Bölüm;
Yeryüzü ile Gökyüzünün Savaşı
1.BÖLÜM;
Yeryüzü ile Gökyüzünün Savaşı
Gökyüzü yarılmak istercesine haykırdı. Siyaha bürünen bulutların arasından sızan beyaz ışık, hala umudun olduğunu sanki insanlığa sunmak istiyordu. Oysa bilmiyordu ki, umut çoktan o siyahlığın gölgesine sığınarak sonsuz bir kayboluşa adım atmıştı. Ne insanların kalbine dokunup aydınlık saçabilirdi ne de gökyüzünün karanlığını dağıtıp güneşli günleri sunabilirdi.
Derin bir nefes alırken elimdeki boks eldivenlerini dolaba yerleştirmeye devam ettim. Renklerine göre ayırdığım eldivenlerle işim bittiğinde hemen yanı başımda duran pencerenin stor perdesini kaldırarak camı araladım.
Saniyeler içerisinde batacak olan güneşin bize sunduğu mütevazi renklerle kaplanmış gökyüzüne kaydı bakışlarım. Siyah ile bütünleşmiş bulutlara meydan okuyan güneşin ışınları, bulutlar için arka plan oluşturan kırmızıyla iç içe girmiş mor renkler muazzam bir filmin en harikulade sahnesini izliyormuş havası katıyordu.
Güneş zamanla sanki bir yarış içerisindeymiş gibi kayıplara karışırken, galibiyet zamanın o buz gibi soğuk olan metal elleri arasında yerini aldı.
Bir şimşek, güneşe veda edercesine karanlığa bürünmüş sokakları aydınlatmasıyla sıkıntıyla kararmış bulutların içinde biriktirdiği tüm sıkıntılarını dökmek için bu anı bekliyorlarmış gibi yaşlar dökülmeye başladı. Belki de güneşin bu yarışı kaybetmesine duydukları utancın gözyaşlarıydı.
"Hera?" İsmimi duymamla beraber siyah gökyüzüne diktiğim sarı gözlerim omzumun üzerinden ardıma doğru kaydı.
Sarı gözlerim, güneşin kaybettiği yarışa rağmen hâlâ kara bulutlara meydan okuyordu. Gökyüzünde bir şimşek çakıyorsa, benim geçmişimin ağırlığından ruhumda kalan kan izlerinden ötürü beş şimşek çakıyordu. Gökyüzünde yerini alan güneş belki bu galibiyeti kaybetmişti lâkin benim güneşim, gözlerim hâlâ bu savaşın içerisinde atak yapılmasını bekliyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak düşünce bulutundan soyutlaşırken karşımda dikilmiş adama kaydırdım bakışlarımı. "Sorun mu var?" dedim, buz gibi bir sesle.
Yeşilin en koyu tonu olan gözleri omzumun üzerinden pencereye sabitlendi. Sicim gibi yağan yağmurdan olsa gerek kaşları çatılırken bakışları yeniden beni buldu. "İşin bitti mi?" dedi, benim gibi buzu anımsatan bir sesle.
Usulca başımı iki yana salladım. Omuzlarımın hemen üzerinde biten buğday rengi saçlarım bu hareketimle beraber sağa sola saçılırken birkaç tel dudaklarımda bulunan kırmızı rujdan ötürü dudaklarıma yapışmıştı. Saçımı düzeltirken konuştum. "Ringi sildikten sonra bitecek. Bir yer eksik mi kalmış?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kadehler
FantasíaÖfkeden yaratılan bir soy, kendilerini eğiterek öfkenin tutsağı olmaktan kaçınıyorlar lakin bu eğitimin bir bedeli vardır; soylarının sembolü olan kadehlerden sadece bir tanesi kırılsa dahi bir katil dünyaya gelecek ve kıran kişinin celladı olacaktı...