Öfkeden yaratılan bir soy, kendilerini eğiterek öfkenin tutsağı olmaktan kaçınıyorlar lakin bu eğitimin bir bedeli vardır; soylarının sembolü olan kadehlerden sadece bir tanesi kırılsa dahi bir katil dünyaya gelecek ve kıran kişinin celladı olacaktı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
5. Bölüm;
"Bilinmezlik Kuyusu"
Ruhumu bir kenara bırakmış, içimdeki öfkeyi serbest bırakarak kinimi beslemesine izin veriyordum. Bu yapmamam gereken bir şey olmasına rağmen engel olamıyordum.
Çaresizlik ağır bir yüktü. Ve ben o yükün altında eziliyordum.
Çaresizliğin bütün harfleri tek tek tenime batıyor, beni gafil avlıyordu. Ansızın kafama düşen 'i' harflerinin noktası düşüncelerimi sarsıyor, 's' ve 'z' harflerinin kıvrımlarında dans ediyordu acım ve hiç beklemediğim bir anda kanayan ruhumun sessiz kelimeleri 'ç' harfinin kuyruğundan aşağıya sarkıyordu. Son kez bir umutla tutunuyor, benden bir müdahale bekliyordu. Oysaki 'a' harfi beni hapsetmiş, 'e' harfi ile bir zindana mahkûm edilmiştim. Buradan çıkış yoktu.
Bir çıkışım yoktu.
Tavana diktiğim sarımsı gözlerim, dışarıdan gelen sesle beraber avının kokusunu alan bir avcı misali kapıya odaklandı. Kanım aniden kaynamaya başlamışken ani bir atakla yattığım yerden fırlayarak kapıdan dışarıya çıktım.
Düşüncelerimi sessize alarak kulaklarım etrafa odaklanırken, gözlerim seri şekilde etrafı kolaçan ediyordu. İçimi saran duygular karmaşası bile sessizliğe gömülerek olacak şeyi beklerken hayatımın aniden tepetaklak olmasına anlam veremiyordum. Sahiden anormal şekilde rutin olan hayatım nasıl bu denli bilinmezliğin tutsağı olmuştu?
Hemen ileride duran odanın kapısı açıldığında tanıdık o beden bir kez daha karşıma çıkmasıyla kollarımı karnımın üzerinde bağlayarak tek kaşım havada suratına baktım. Atağa geçmeme sebep olan ses ondan mı çıkmıştı? Bu denli sakinliğini başka türlü açıklayamazdım.
Tüm ağırlığımı sağ bacağıma verdim. "Ses çıkartan sen miydin?" dedim, düz bir sesle. Beni evine aldı diye minnet duymuyordum. Mezarlıkta beni lafa tutmak yerine direkt evime gitmeme izin verseydi şayet şu an annem yanımda, ben ise daha sakin bir şekilde hayatıma devam edebilirdim. Şimdi ise hepsi sadece düşünceden ibaret olmuştu.
"Hayır." dedi, tıpkı benim gibi düz bir sesle. Ardından kaşlarıyla bir yeri gösterdi. "O yaptı." Ve sesi şaşırtıcı bir şekilde yumuşadı.
Omzumun üzerinden arkama bakmamla dört ayaklı dostunu gördüm. Kendime engel olamadığım bir gülümseme dudaklarıma peydahlanırken dizlerimin üzerine çökerek ona doğru döndüm. Ellerimi çarparak, "Gel kızım!" dedim hâlâ gülümserken. Sanki bu komutu bekliyormuşçasına koşarak yanıma geldi ve şaşırtıcı bir şekilde başını dizimi yaslayarak elimi koklamaya başladı. Diğer elimle kafasını sevgiyle okşarken içimi saran huzur, hayatım boyunca hissetmediğim gerçeği tokat misali suratıma çarptı.