Mezarlık

567 111 540
                                    

Merhaba, nasılsınız?

Kısa bir bölüm oldu lakin an itibariyle asıl olaylara giriyoruz. Hazır mıyız?

Yorumlarınızı eksik etmeyin, lütfen.

Sizleri seviyorum. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim ♥

 Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim ♥

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3. Bölüm

"Mezarlık"

Soğuk bir rüzgâr tenimin üzerinden usulca geçerken bana armağan ettiği ufak bir ürperdi hissiyatıyla gözlerime perde misali inen göz kapaklarımı araladım. Havanın sertliği tenime batıyordu. Sanki yaprakların havada sağa sola savurulmasına sebep olan rüzgâr milyonlara ulaşan bir ordu kurmuş da canımızı yakması için görevlendirmiş gibiydi.

Güneş göz bebeğimi adeta eritirken elimi gözlerime siper ettim. Birkaç kere gözlerimi kırpıştırırken nerede olduğumu kavramaya çalışıyordum.

Şakaklarımda gezinen ağrının sebep olduğu bulantı hissi, boş midemin çalkalanmasını sağlıyordu. Gözlerime siper ettiğim elimi şakaklarıma indirip masaj yaparken gözlerimi usulca kapattım. Kendime gelmem gerekiyordu. Buğulu düşüncelerimden ötürü hareket edemiyor, kavrama güçlüğü çekiyordum.

Derin bir nefes alarak kirli havayı ciğerlerime doldurdum ve aniden yattığım yerden doğruldum. Bedenim soğuk havadan ötürü titrese de umursamadım. Güneşin hedefi artık gözlerim değildi, bunu fırsat bilerek etrafı kolaçan etmemle soğuğun da neden olduğu bir ürpertiyle korku bedenimi sarmaladı.

Simsiyah mezar taşlarından oluşan mezarlıkta bakışlarım gezinirken, beni sımsıkı sarmalayan korku yanımda bir beden oluşturacak kıvama gelmek üzereydi. Titrek bir nefes dudaklarımdan dökülürken tüm cesaretimin kırıntılarını süpürürken bakışlarım etrafta gezinmeye devam etti.

Simsiyah mezarların üzerine ekilmiş kırmızı ve siyah güller, ortamı daha da korkutucu kılmıştı. Ürkek bakışlarım önce gökyüzünde ışıldayan güneşe hemen ardından üzerinde durduğum toprağa kaydı. Bir mezarın üzerinde durduğumu anlamamla sanki ateşin üzerine basmışım gibi fırladım. Mezarın hemen yanında duran ufak bir taşa basmamla sertçe yere düşerken acıyla inledim. Koluma batan taş neredeyse kemiğime dayanacaktı.

Buraya nasıl gelmiştim ben?

Yere düşmemle beraber kalçamda hissettiğim acıyla bir kez daha inledim. Kolumun üzerine düşmüştüm lakin kalçam neden ağrıyordu? Dirseğimden bileğime doğru akan kanı üzerime silmek için hamle yapmamla üzerime odaklandım. Bir süre idrak edemediğim olay ile elim havada öylece kalakaldım.

İç çamaşırlarım üzerimdeydi sadece.

Buğulu zihnim yeni yeni odağını bulmuşken sıkıntıyla soludum. Neden bu güneşin altında bu denli üşüdüğümü şimdi kavramıştım. Anlamadığım tek nokta ise buraya nasıl geldiğimdi.

Kırık KadehlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin