Öfkeden yaratılan bir soy, kendilerini eğiterek öfkenin tutsağı olmaktan kaçınıyorlar lakin bu eğitimin bir bedeli vardır; soylarının sembolü olan kadehlerden sadece bir tanesi kırılsa dahi bir katil dünyaya gelecek ve kıran kişinin celladı olacaktı...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bölüm 16;
"Camdan Kalp"
Masmavi gökyüzünde uçan bir kuşun kanadından düşen beyaz bir tüy, aheste aheste süzülerek göğüs kafesime sığındı. Zindanı andıran göğüs kafesimin kemikleri arasından giren naif tüy, narin bir şekilde tam kalbimin üzerine kondu.
Kalbim çarpmayı bıraktı. Bozguna uğrayan bütün duygularım, ruhumun en karanlık noktalarına çekilirken iri gözlerle olacakları izlemeye koyuldular. Kalbim, üzerine konan tüyü benimsedi. Sımsıkı sararken, bembeyaz tüy ölümün sıvısına bulandı.
Uçmaya devam eden kuşun ruhu, bir parçasına bulaşan ölümü hissetse de ilerlemeyi sürdürdü.
Zihnimin içinde dönen senaryolar, bilincimin açık durmasına yardımcı oluyordu. Duşa kabine serdiğim son havluya bakışlarım kaysa da düşüncelerim onun üzerinde devrilmiyordu lakin devrilseydi bulunduğum konum bilincimi yitirmeme neden olmazdı.
Miran banyonun kapısını iyice duvara yaslayana kadar açtı ve bana doğru döndü. "Hemen burada oturacağım." dedi, gözleri gözlerimin içinden akan ruhuna sarıldı.
Başımı salladım ama bir şey demedim.
Miran, dediği gibi kapının eşiğine yaslanarak aşağıya doğru kaydı ve olduğu yere oturdu. Arkası tamamen bana dönüktü. Bakışlarım bir süre üzerinde gezindi. Kaskatı duran sırtı, geniş omuzları ve üzerine tam olan bordo kazağı ile arkadan son derece yabancı duruyordu.
Derin bir nefes alarak kabine girdim. Hızla üzerimdekileri çıkartıp ıslanmasını umursamadan bir köşeye bıraktım. Camın her köşesine serdiğimiz havlular sayesinde beni göremeyeceğini barizdi fakat açık olsa da bakmayacağını adım kadar iyi biliyordum.
Sıcak suyu açtım ve hızla dönen akrebe attığım oltam ile hareketlerine ayak uydurdum. Vücudum hızla ıslanırken, şampuanı elime dökerek saçlarımı köpürttüm. Gözlerimi kapatmaya cesaretim yoktu. Üzerinden daha yirmi dört saat geçmemişti ve yeniden burada olmak yüreğimi ağzıma getiriyordu.
Gözlerimin yanmasını umursamadım. Saçımdaki köpükleri arındırırken, vücuduma değerek akan su, benden parçaları da kopardığını hissediyordum.
Tepemden aşağıya boşalan suya ayak uyduran zamanın sırtına atlamış, onunla beraber ilerliyordum.
Suyu kapattım ve kabinin kapısını hafifçe açarak bornoza uzandım. Hızla üzerime geçirerek bedenimi dışarıya atarak, Miran'ın yanında buldum kendimi.
Oturduğu yerden kalkarken gözleri çoktan gözlerimi bulmuştu. "İyi misin?"
Başımı salladım. "Teşekkür ederim, Miran." diye mırıldandım.
Sadece gülümsedi ve kenara çekilerek geçmeme izin verdi. Gözlerim hala gözlerine kenetliyken bedenine dokunmadan yanından geçerek, hemen diğer odaya attım kendimi. Aynı anda kapanan banyonun kapısıyla derin bir nefes verdim.