Bölüm 10
"Yaralar"
Göğüs kafesi, karanlık bir zindandan farksız esir almıştır kalbimizi, onu orada istem dışı tutmasıyla beraber yanına sürüklenen ruh çaresizliğin tadını damağında hissederken gözlerine saran savaş arzusu belki de tutunacağı en büyük dayanaktı. Şimdi ise göğüs kafesime meydan okuyan kalbim, deli gibi atıyor, parmaklarını sarıp sarsıyordu.
Ruhum bir köşeye çekilmiş, döktüğü kanın hesabını soruyor, düşüncelerim eskisinden daha da kuytu olan köşelere saklanarak isyan bayraklarını çekmişti.
Bu savaşın bir galibiyeti yoktu.
Acı bir kez girdi mi içine, çıkması için nedenin olmasına gerek yoktu. Çünkü acı zehir gibiydi, usulca kanına karışır, karanlık köşesine çekilerek geçtiğini düşünmemizi sağlardı oysaki geçen bir şey yoktu, sadece tedavisi olmayan bir hastalık gibi sızar, en savunmasız bir anında sertçe darbesini geçirmekten çekinmezdi.
Acı ne zaman kanıma karıştı bilinmez lâkin şu an en savunmaz hâlim de gün yüzüne çıkmayı başarmıştı.
Önümdeki beden bir toz bulutu olarak usul usul dağılırken, hâlâ olduğum yerde duruyor yaptığım şeyi sindirmeye çalışıyordum. Biliyordum ki bu sindirilmesi kolay bir yemek değildi, bunun bir açıklaması, nedeni olamazdı ki yoktu da.
Derin sessizliği sarsan adım sesleri ortalığı inletirken bakışlarım hâlâ kanlı ellerimdeydi. Artık ağlamıyordum. Ne zaman ağlamam durduğu hakkında bir fikrim yoktu, lâkin göz yaşlarım bittiği için akmadığına emindim.
"Hera," Birisi omzuma dokundu ya da sadece hayal ediyordum, emin değilim. "Neler oluyor?"
Ağır çekim bir filmin etkisinde kalmışcasına bakışlarım önce düz bir şekilde ellerimden ayrıldı, ardından usulca hemen yanımdaki sesin sahibine döndü. Miran. Titrek bir nefes almamla yaşlar yeniden yanaklarımdan aşağıya dökülmeye başladı. Kendime mâni olamıyordum, tuhaftı ama mâni da olmak istemiyordum.
Bedenimi de ona doğru çevirdim. "Öldürdüm." diye fısıldadım. "Kendi ruhumu öldürdüm. Kendimi."
Bakışları temkinli bir şekilde üzerimde gezinirken endişeyi göz bebeklerinde görebiliyordum. Simsiyah gözleri, benim sarı gözlerimin aksine oldukça berraktı, her şeyi gün yüzüne dökmek istercesine gözlerime seriyordu. Bakışları bir süre avuç içimde gezindi, ters duran koluma bakarken derin bir nefes aldı ve yeniden bakışları yüzüme dönerken alnı endişeyle kırıştı.
Sessizce suratına baktım.
Elini temkinli bir şekilde sağlam koluma doğru uzattı, dirseğimin hemen üstünden kavrayarak usulca beni kendine doğru çekti. Kılımı dâhi kıpırdatmadan ona doğru kaydım, başımı omzuna yaslarken titreyen bedenimi sarmasına izin verdim. Terden dolayı yapış yapış olan alnım omzuna adeta yapışmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Kadehler
FantasyÖfkeden yaratılan bir soy, kendilerini eğiterek öfkenin tutsağı olmaktan kaçınıyorlar lakin bu eğitimin bir bedeli vardır; soylarının sembolü olan kadehlerden sadece bir tanesi kırılsa dahi bir katil dünyaya gelecek ve kıran kişinin celladı olacaktı...