Bölüm 26

63 8 0
                                    

Çırağan Sarayı, İstanbul

21.13

"Beni takip edin lütfen." Takımı üzerine tam oturmuş dev cüsseli koruma kimliklerini polislere geri uzattı. Kim olursa olsun bakanın yanına götüreceği kişilerin kimliklerini kesin olarak tespit etmesi olağan bir durumdu.

Saffet ve yardımcısı adamın arkasından yürümeye başladılar. Başkomiser bakışlarını önündeki adamın ensesinden ayırmazken Ferhat hayranlıkla etrafa bakınıyordu. Geniş geniş kapılar, yüksek tavana bir inci gibi kondurulmuş kocaman avizeler ve duvardaki işlemeler... İstanbul'un en şaşalı ve lüks yerlerinden biriydi burası. Özellikle Arap zenginleri başta olmak üzere birçok yabancı milyonerlerin ve devlet erkânından üst düzey görevlileri kalırdı genelde burada.

Koruma holün sonuna geldiklerinde bir kapının önünde durdu. "Odaya girmeden önce telefonlarınızı kapattığınızdan emin olabilir miyim?"

Anlaşılan bakan her türlü tedbiri almak istiyordu.

Polisler telefonlarını dev cüsseli adamın önünde kapatarak ceplerine koydular. Koruma her şeyin tamam olduğundan emin olduktan sonra önünde durduğu ahşap kapıyı çaldı ve kısa bir süre bekledikten sonra yavaşça açarak kenara çekildi. Saffet ve yardımcısının içeri girmesi için bir işaretti bu.

Başkomiser derin bir nefes aldıktan sonra odaya girdi. İşler gittikçe karışmak üzereydi.

"Hoş geldiniz beyler." Lacivert takımının üzerinde duruşundan özel olarak dikildiği belli olan bir genç adam karşıladı polisleri. Tahmini olarak 30'lu yaşlarında diye geçirdi içinden başkomiser kendisine uzatılan eli sıkarken.

"Ben Ertuğrul, Ziya Bey'in asistanıyım."

"Memnun olduk." Ferhat yapmacık bir şekilde sırıtarak kendisinden birkaç yaş büyük adamın elini sıktı.

"Bakanımız birazdan gelecek, kendilerinin ufak bir işi çıktı. Sizler istediğiniz yere oturun." Odanın ortasında bulunan masayı gösterdi. İstediğiniz yer demesi yalnızca lafın gelişiydi.

"Bir şey içmek ister misiniz?"

"Yok, teşekkür ederiz." Başkomiser masanın ucundaki sandalyeye oturdu. Zaten yorucu bir gün olmuştu bir de bakanı beklemek hiç iyi bir haber değildi onlar için.

"Ne zaman geleceği konusunda bir fikriniz var mı?"

Ferhat soruyu sorduğunda asistan telefonuyla ilgileniyordu. Sanki gizli bir şey yapıyormuş gibi hızlıca telefonunu cebine koydu ve polislere döndü.

"Çok uzun süreceğini sanmıyorum." dedi odanın kapısına doğru ilerlerken. "Birkaç dakika içinde geleceğini söylemişti."

Başkomiser anladıklarını belli edercesine başını salladı ve sırtını sandalyeye yaslayarak rahatlamaya çalıştı.

"İzninizle." dedi asistan ve odadan çıktı.

Yalnız başlarına kalır kalmaz Ferhat oturduğu sandalyeye rahat bir şekilde iyice yayıldı. Uzun bir esnemenin ardından başkomiserin kendisine baktığını fark edince hızlıca toparlandı.

"Kusura bakmayın amirim." dedi masum bir tavırla. "uzun bir gün oldu."

"Sorun yok Ferhat. İkimiz de yorulduk dediğin gibi." Cenaze evi, kovalamaca, hastane ve Temur Kaşıkçı ile görüşmenin biriktirdiği bütün ağırlık başkomiserin gözlerinin altındaki torbalarda toplanmıştı.

METRODA TERÖR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin