Bölüm 36

49 9 0
                                    

Marmaray Sirkeci istasyonu, İstanbul

10.32

"Ciddi olamazsınız." Başkomiser istihbarat yetkilisinin kızın ağzını bağlamaya çalışmasına sinirlendi ve engel olmaya çalıştı. Ancak karşısındaki iki adam kararlı bir şekilde kızı bağlamaya devam ediyor ve kesin bir dille başkomiseri bu işe karışmaması için uyarıyordu. Dedikleri olacaktı.

Matt düğümün sıkı olduğundan emin olmak için son kez kontrol etti ve Saffet'in karşısında doğruldu. Bakışlarında meydan okuyucu bir hava vardı.

"Seni buraya kadar aldığımız için şanslısın." diyerek masasına döndü ve istihbarat yetkilisiyle onları yalnız bıraktı. Bu gereksiz tartışmaya ayıracak vakti yoktu.

Sedat, başkomiserin yanına geldi ve elini omzuna koydu. Matt'in aksine gözlerinde yargılayıcı ve meydan okuyan bakışlar yoktu. Sorumluluklarının ne kadar önemli olduğunun bilincindeki bir adamın ifadesine sahipti.

"Söylediklerimizi tamamen anladın değil mi?" Kızı ve başkomiseri tünele sokmadan önce son bir kez daha her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istiyordu.

Saffet kızı getirdikleri hale sinirlenmiş olsa da adama anladığını belirtir bir şekilde başını salladı. Korkudan elini sımsıkı tutan kıza baktı ve istihbarat yetkilisine dönerek "Umarım buna değer." diyerek tepkisini belli etti.

"Yapmak zorundayız." Sedat yarım ağızla cevap verdi. Bu konuyu uzatmak istemiyordu. "Dediğimiz gibi kızın tünelde sessiz olduğundan emin olman lazım. Hiçbir şekilde gürültü çıkarmayın ve ayrıma geldiğinizde sağdaki tüneli takip edin."

"Anladım dedim." Başkomiser ters bir şekilde cevap verdi. Karısına yaklaşacağından dolayı belli etmese de tünele girmeye en başından beri istekliydi zaten. Hesaba katmadığı tek şey yanındaki kız çocuğuydu. Metroya elini tuttuğu bir kızla yaklaşmayı hiç düşünmemişti.

"O kızı oraya sessiz bir şekilde ulaştırabilmen çok önemli Saffet." Adam başkomiserin yanına iyice sokuldu ve sessiz bir şekilde konuşmaya devam etti. "Ve oraya vardığınızda," dedi söyleyeceği şeyin ne anlama geldiğini gayet iyi bilerek. "askerler sana derse onu yapacaksın. Kendine sakın kızı korumak gibi bir vazife edineyim filan deme."

Başkomiser içindeki vicdan muhasebesini engellemeye çalışıyordu. Aksi halde bu durumu hiçbir şekilde kabullenemezdi. Ancak o da farkındaydı ki karısı da dahil olmak üzere yüzlerce kişinin hayatı söz konusuydu. Kendisinden ödün vermek zorundaydı.

"Tamamdır merak etmeyin." diyerek yapması gerekeni yapacağını belli etti.

İstihbarat yetkilisi başkomiser ve kıza tünele doğru eşlik etmeye başladı. Küçük kız nereye gittiğini bilmediğinden iyice korkmaya başlamış, titreyen ellerini sıkıca başkomisere sarmıştı. İlerledikçe yaklaştıkları karanlık tünel onun için kabuslarından fırlamış bir yeri andırıyor olmalıydı.

Tünelin girişine geldiklerinde Sedat durdu ve başkomisere döndü. Suratında hiçbir ifade yoktu. Yalnızca yapılması gerekenleri yapmakla yükümlüydü.

"Dediklerimizi unutma." diyerek son kez uyardı başkomiseri. "İçeriye girdiğiniz andan itibaren bir başınasınız. İyi şanslar."

Saffet'in cevap vermesini beklemeden adam arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı. Koordine etmesi gereken o kadar çok şey vardı ki birkaç saniyeyi bile boşa harcayamazdı.

Elini sımsıkı tutan kızla bir başına kalan başkomiser ağır adımlarla tünele doğru yürümeye başladı. Perondaki ışık gittikçe etkisini yitiriyor, adeta körlemesine yürüyorlardı. Sedat'ın söylediğine göre dümdüz ilerlemeye devam edip karşısına çıkan ilk ayrımda sağa doğru yürüyeceklerdi. Gerisini askerler halledecek, onları alacaktı. Aynı dili bile konuşmadığı, tamamen yabancı olduğu kızla ilerlerken başkomiser için için bir duygu fırtınasının içine kapılmıştı. Bir yandan eşine yaklaştığı için heyecanlanıyor, bir yandan da ülkesinin şu ana kadar karşılaştığı en büyük terör saldırısıyla yüzleşeceği için korkuyordu. Küçük kız ise her şeyden habersiz bir şekilde yürümeye devam ediyordu. Doğrusu bu kadar uslu durması başkomiseri şaşırtmıştı. Yerinde durmayacağını, ağzı bantlandığı için huysuzlanacağını sanıyordu ancak küçük kız hiçbirisini yapmamıştı. Kim bilir bu küçücük yaşında nelerle yüzleşmiş, neler görmüştü diye geçirdi içinden başkomiser. Babası terörist grubun lideriydi. Kendisi ise çevresinde olanlardan bihaber masum bir kız çocuğu...

Tünel ayrımına geldiklerinde kız artık eskisi gibi hızlı yürümüyordu, yorulmuş olmalıydı. Başkomiser kendisi bile böyle bitap düşmüşken kendisini minik adımlarla takip eden kızın buraya kadar dayanması bile bir sürpriz olmuştu onun için.

Saffet derin bir nefes aldı ve kıza doğru eğildi. Tünelin içindeki hafif ışığın yansıdığı gözlerinde hiçbir ifade yoktu. Kendisine söyleneni itiraz etmeden yapmaya alışmış olduğu gözlerinden belliydi. Küçük bir çocuğun bulunması için son derece uygunsuz bir ortamda duruyo ve hiçbir şeyden şikâyet etmiyordu. Saffet kızın saçlarını kısa bir süre okşayarak yüzüne gülümsedi ve yorgun düşmüş minik bedenini kucağına aldı. En azından bir süre onu gidecekleri yere kadar taşıyabilirdi.

Birkaç dakikalık zorlu yürüyüşün ardından metronun vagonlarından saçılan ışık görülür gibi oldu. Tahmini 150-200 metre uzakta olmalıydılar. Başkomiser duraksayıp derin bir nefes daha aldı ve yürümeye devam etti. Kolları ağrımaya başlamış olsa da kızı yere bırakmamakta kararlıydı. Birlikte yürüdükleri bu kısa mesafede anlam veremediği bir şekilde bir bağ oluşmuştu sanki aralarında. Ya da başkomiser öyle düşünüyordu.

İkili metroya doğru ilerlemeye devam ederken bir anda yanlarında bir hareketlilik oldu. İlk başta irkilen başkomiser soğukkanlılığını korumayı başardı ve ses çıkarmadı. Karanlığın içinden çıkan iki asker hemen yanlarında bitmişti. Siyah üniformaları, maskeleri ve gece görüşü dürbünü geçirilmiş suratlarıyla korkutucu görünüyorlardı.

Küçük kızı yavaşça yere bırakan başkomiser kız için endişeliydi. Başına neler geleceği, onu ne için kullanacakları tam bir muammaydı. 

METRODA TERÖR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin