➳ Karalanmış Sayfalar | 4/1

5K 264 5
                                    


-4- / 1

Duyduğu ima ve alay dolu sesle arkasına döndü ve yine o kasıntı adamla karşılaştı. Neden şaşırmamıştı acaba? Hem soğuk ve sert, hem her şeye karışabileceğini sanan bir edayla etrafta salındığına göre bu saray yavrusunun gardiyanı da o olmalıydı elbette. "Pardon, odanıza uğrayıp izin kâğıdı mı almam gerekiyordu?"

Kızın hazırcevap tavırları oldukça eğlendiriyordu adamı. Ama bunu belli etmek yerine buz gibi soğuk yüz ifadesine alaycılık katmayı tercih etti. "Giriş çıkışlarımız bir süreliğine yasak, bunu bilmiyor muydun?"

"Aaa, başlarım ama şimdi sizin girişinize de, çıkışınıza da!" derken tırmandığı yerden düşüyordu ve düşerken de boş durmayıp çığlık atmaya başladı Irmak. Tam düşerken kendisini tutan adamın kucağına yumuşak bir iniş yaptığında elleri istemsizce adamın siyah gömleğinin yakalarındaydı. Onun mentole benzer erkeksi ve sarhoş edici kokusu burnuna dolarken ellerini aniden çekti.

Adamsa kucağındaki kızın gözlerine bakarken daha önce hiç fark etmediği bir şeyi fark etti. Cesaretin başka bir tonunu. Sanki ölmekten korkmuyor gibiydi. Buradan çıkarsa başına gelecekleri çok iyi biliyordu ama yine de çıkmak istiyordu. Çünkü umursamıyordu. Belki de ölmek daha güvenli olacaktı onun gözünde.

Haklıydı Korel. Genç kız babasına kavuşma isteğiyle yanıp tutuşurken ölüm onu yeterince korkutmuyordu. Aksine, onun için bir motivasyon kaynağıydı.

Genç adam, Irmak'ın çıplak sırtını kavramış ellerinin alev alev yandığını hissederken aynı anda kız da kucağından aşağı zıplayıp kendini kurtarmıştı. Oldukça esnek bir vücudu vardı. Spor yapıyor olmalıydı. Göbeğinde acayip güzel duran o aksesuara kaydı gözleri. Taşlı piercingine. Gerçekten çok yakıştığını itiraf etmeliydi. Kızın "Çıkmak istiyorum ben." sözüyle bakışları onun alev alev yanan sıcak kahverengi gözlerine kaydı. "Bu mümkün değil."

"Sizden izin almayacağım."

"Bana bak seni küçük şımarık," derken kızın sağ kolunu sertçe kavramıştı. Onun bu dik kafalı hâli onu etkilediği kadar canını da sıkıyordu. "Hayır!" kelimesinin tam olarak neresini anlamıyordu acaba? "Dışarı çıktığında kevgire dönüp dönmeyeceğin umurumda bile değil. Ama Kemal abi sana göz kulak olmamı istedi. Yoksa seninle uğraşacak ne vaktim ne de sabrım yok. Şimdi uslu uslu odana yürü."

"Yürümezsem?"

"Zor kullanmam gerekir."

Öfkeli gözleri adamın ifadesiz ve sert bakışlarına dikildi. Çatık kaşları ve donuk yüzü öylesine... Doğru kelimeyi bulamıyordu. Etkileyici diyebilir miydi? Telefonuna gelen mesajın titreşmesiyle arkasını dönüp odasına yürümeye başladı. Çaresiz, katlanacaktı bu duruma. Yoksa nasıl katlanabilirdi ki bu adama? Her kaçmaya çalıştığında böyle karşısına yalı kazığı gibi dikilip duracak mıydı? Gidip amcasıyla konuşmalıydı bu meseleyi. Böyle olacak gibi değildi. Telefonunun ekranına baktığında nedense hiç şaşırmadı. Arda yine mesaj üstüne mesaj yazmıştı.

"Neden terk ettin beni?"

"Cevap ver, ne olur!"

Onu engelleyebilirdi, ya da yeni bir hat alıp eski hayatından arınabilirdi. Ama merak ediyordu işte. Arda'yı değil, o gittikten sonra diğerlerinin ne hissedeceğini merak ediyordu ister istemez. Onlarla koskoca 6 yılı geçmişti. Öyle birdenbire söküp atamazdı. Odasına gitti ve sabahtan akşama kadar müzik dinleyip takı tasarımları üzerinde çalıştı. Yapacak başka işi yoktu ki! Delirmemek için bir meşgale bulmalıydı. Evdekilerle kaynaşmaksa bu meşgaleler arasında hiç de cazip durmuyordu. Kiminle sohbet edecekti? Buzdolabı gibi duran Cansel'le mi, yoksa otoriteden kasılan Nesrin halayla mı? Gerçi Perihan hala, Ezgi, Ege oldukça cana yakın insanlardı ama... O buradakilerle yakınlaşmak istemiyordu ki. Her an gidecekmiş gibi düşünüyordu. Bir gün aniden her şey değişecek, burada kalmalarına gerek kalmayacak ve eski hayatlarına döneceklerdi, çekip gideceklerdi. Bu yüzden 4 gündür bavulunu bile boşaltmamıştı.

...

Karalanmış Sayfalar ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin