➳ Karalanmış Sayfalar | 17/1

3.1K 184 7
                                    

-17- / 1

Masada parmaklarını takırdatırken garsonun kendisine doğru geldiğini gördü ve gerildi. Etrafına bakındığında Sinan henüz ortalarda yoktu. Erken değil, tam zamanında gelmişti. Hatta biraz bekletmek, geç gelmeyi düşünmüştü ama son anda vazgeçmişti. Görünen o ki, Sinan Bey pek de dakik bir insan sayılmazdı.

"Hoş geldiniz hanımefendi. Ne alırdınız?"

"Ben... Bir arkadaşımı bekliyorum, ama o gelene kadar kahve alabilirim."

Garson siparişini yerine getirmek için döndüğünde telefonuna uzandı. Onu arayıp nerede kaldığını sormak, başına bir şey gelip gelmediğini öğrenmek istiyordu. Fakat kısa bir süre sonra bundan da vazgeçti, çünkü erkek milletinin üstüne fazla düşmeye gelmezdi. Yarım saat daha beklediğinde artık sabırsızca saatine bakıp ofluyordu. Öfkeyle kahvesini yudumladı. Etrafına bakınırken girişte Korel'in suretini görmeyi hiç beklemiyordu. Onun burada ne işi vardı? Bir tesadüf olmadığını çok geçmeden anladı. Irmak'ın bulunduğu masaya doğru geliyordu. Sakin olmalıyım, diye tekrarladı kız. Onun yanında öfkeli ya da panik olmuş görünmemeliydi. Hele birini bekliyormuş ve ekilmiş gibi hiç görünmemeliydi. Kendini bu kasıntıya güldürmeye hiç niyeti yoktu. Gayet rahat bir tavır takınmaya gayret göstererek kahvesine uzandı.

Korel ise genç kızın bu rahat tavrının altındaki öfkeli paniği hissedebilecek kadar tanımıştı. "İyi akşamlar."

"Seni görene kadar iyiydi."

Keyifle kahkaha attı adam. Bayağı beklemiş görünüyordu, öfkesine bakılırsa. "Birini bekler gibisin."

"Sana ne!"

Onun sinirli hâlleri adamı daha da keyiflendiriyordu. Galiba onu kızdırmaktan gizli bir zevk duyuyordu. Gözlerinden çıkan alev Irmak'ın kadınsı yönünü ortaya çıkarıyordu.

Genç kız ise saatine bakıp durmaktan bir hâl olmuştu. En sonunda telefonu çaldı ve arayanın Sinan olduğunu görünce tek çalışta açtı. "Alo! Neredesin sen?"

"Ah, Irmak gerçekten çok üzgünüm. İnan ki isteyerek olmadı."

"Trafiğe mi takıldın? Neredesin? E bu kadar da gecikme olmaz ki!"

"Hayır, hayır trafiğe takılmadım. İnan elimde olmayan sebeplerden dolayı yemeğe gelemiyorum. Mesaiye bıraktılar beni. Bu hiç hesapta yoktu."

Telefonda konuşan adamın sesi artık ilgi alanı dışındaydı. Bir süre kendi kendine konuşmasına müsaade ederek Korel'e baktıktan sonra hiçbir cevap vermeden telefonu kapattı. Bakışları karşısında gülen adamdaydı.

Korel rahat ve umursamaz bir tavırla gerinerek "Beklediğin kişi gelmeyeceğine göre oturabilirim." dedi ve Irmak'ın tam karşısına oturdu. Onun öldürücü bakışlarının hedefi olmak tatlı bir zevk yaşatıyordu adama. "E siparişini daha vermemişsin. Bak buranın aperatifleri çok iyidir."

Gözlerini kısarak "Sen yaptın değil mi?" diye sordu Irmak. Alacağı cevabı çok iyi bildiği hâlde bu soruyu sormaktan kendini alamamıştı.

"Neyi?"

"Benimle oynama Korel! Sinan'ı mesaiye bırakan sensin."

Omuz silkerek sıradan bir ses tonuyla "Evet." diye cevap verdi adam. Şimdi hazırcevap olma sırası ona gelmişti. Olan bitenden habersiz gibi davranması karşısındaki kadını daha da çıldırtıyordu, farkındaydı. Zaten bu yüzden takınıyordu o rahat tavrı. "Bundan daha doğal ne olabilir ki? Ben onun patronuyum ve gerektiğinde esnek saatler içerisinde çalışıyor. Bu yeni bir şey değil."

Hışımla çantasını alıp kalkacakken masada duran sağ el bileğini kavramıştı Korel. Şuan öyle öfkeliydi ki, alıp masayı kafasına geçirebilirdi. Ama yapmadı. Yalnızca önündeki şarap kadehindeki suyu yüzüne boca etti. Etraftaki herkes onlara bakıyordu, ama bu Irmak'ın umurunda bile değildi çünkü bu adamın kendini beğenmişliği, vurdumduymazlığı, işine geldiği gibi davranması canına tak etmişti! Korel kim oluyordu da onun hayatıyla alakalı şeylere burnunu sokabiliyordu? Ne sanıyordu kendini? Lafa gelince "Bizden olmaz." diyerek konuyu kapatmasını iyi biliyordu ama maşallah etrafına yaklaşan erkek sinekleri bile yok ediyordu. Hangi hakla yapıyordu bunu? Dengesiz herif! "Bir daha sakın bunu yapma, pişman ederim seni!" İkaz dolu cümlesinden sonra çıkışa doğru yürüdü. Ardında bıraktığı adamın ne yaptığı umurunda bile değildi. Öyle öfkelenmişti ki, onu bir kaşık suda boğabilirdi. En nefret ettiği erkek tipiydi dengesiz olanlar. Bir karar verip onun arkasında durmak bu kadar zor muydu? Kadınlar için karar verip arkasında durmak kolaydı da, onlar için miydi yalnızca zorluğu? Çıldırmak üzereydi ama çıldırmayacaktı. Bugünlük bu kadar rezalet yeter, dedi kendi kendine.

Korel'se keyifle gülüyordu. Normalde, yüzüne çalınan suyla sinirlenmesi gerekirdi. Hatta onu tutup sarsması, "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" falan demesi gerekirdi. Ama bu defa sinirlendiren taraf kendisi olduğu için mazur gördü. Masasında tasarım yerine onun resmini çizen kadın için bu kadar hoşgörü çok görülmemeliydi. O resmi hâlâ cebinde taşıyordu. Kız eğer sinirlenip gitmeseydi bu konuyu da konuşacaktı, ama kısmet değilmiş, diye geçirdi içinden. Acelesi yoktu nasılsa. Her gün yüz yüze bakıyorlardı. Elbet onun da zamanı gelecekti.

●●●

Odasında kollarını kavuşturmuş camdan dışarı bakarken ofluyordu. İçi çok sıkıntılıydı. Bu saat olmuştu, Irmak da Korel de hâlâ dışarıdaydılar. Acaba birlikteler miydi? Muhtemelen. Acı ama gerçek. Korel niçin bu kadar ilgileniyordu ki Irmak'la? Ne buluyor acaba, diye sormadı kendine. Diğer kadınlarda bulamadığı her şeyi buluyor olmalıydı. Kendisi bile Irmak'a hayranken Korel'in ona karşı bir şeyler hissetmesi çok da ilginç bir durum değildi. Ama aralarında bir şey olamazdı. Yani bu doğru değildi. Kemal dayısı asla izin vermezdi buna. Derin derin nefesler aldı Ezgi. Onları birlikte görmeye dayanamazdı. Belki de yalnızca paranoya yapıyordu. Korel çalışıyor, Irmak da başka bir yerde eğleniyordu. Ama ya yemek masasındaki bakışmalar, göz süzmeler? Sürekli didişmeler, ters düşmeler? Tüm bunların bir hoşlanma belirtisi olduğunu anlamayacak kadar aptal değildi. Tüm bu düşüncelerin içinde çırpınırken odaya annesinin girdiğini fark etmemişti bile. "Anne..."

"Neyin var kızım? Seslendim duymuyorsun?"

"Hiç..."

Nesrin Hanım kızını son birkaç gündür çok dalgın görüyordu. Herhangi bir sorunu olabileceğinden şüphelense de çok üstüne gitmemişti. Ama artık neyi olduğunu anlatması gerekiyordu, sabrı kalmamıştı. "Var sende bir şeyler son birkaç gündür. Hem nereden çıktı bu tasarım yarışmasına katılma işi?"

Uydurabileceği herhangi bir bahanesi yoktu. Ama belki geri püskürtmek için şansını deneyebilirdi Ezgi. "Neden? Sen hep demez miydin şirket işleriyle alakadar ol diye?"

"Evet de... Birdenbire bu ilgin alakan şaşırttı. Neyse..." Yatağın üzerine oturduğunda gözü hâlâ tuhaf görünen kızındaydı. Yarışma konusunu açıklığa kavuşturmuşlardı, ama kızının nesi olduğunu öğrenememişti bir türlü. "Neyin var Ezgi?"

"Anne yok bir şeyim. Sadece..." Başlarda Irmak'ın bu aileye katılmasından memnuniyet duymuştu. Nihayet beni anlayan biri, diye düşünüp kurtarıcı meleğini bulmuş gibi sarılmıştı ona sıkı sıkı. Ama artık aralarında bir rekabet vardı. Bu evden, onlardan ne kadar uzak olursa o kadar iyiydi. "Sadece Irmak sinirlerimi bozuyor."

"Hayret, sen onu pek bir severdin. Kafana taş mı düştü?"

"Hayır, ama o ukala tavırları sinir bozucu. Üstelik yetiştiriliş tarzı bize çok ters. Evin kalıplaşmış düzenini bozuyor." Annesi zeki bir kadın olduğu için tüm rol yeteneğini kullanmaya gayret gösterdi Ezgi. Nesrin Hanımı tek derdinin yalnızca bu olduğuna inandırmalıydı. Ardındaki asıl sebebi ararsa yanardı. Çünkü Irmak'ın Korel'le olması ne kadar imkânsızsa, onun Korel'le olması da bir o kadar imkânsızdı.

Nesrin Hanım ise yalnızca düşünüyordu. Kızıyla aynı fikirdeydi. Ama bu saatten sonra Irmak'ı nasıl evden gönderebilirdi ki? Annesi Nevbahar Güneri sevdikten, arkasını kolladıktan sonra... Bu mümkün müydü?

...

Karalanmış Sayfalar ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin