➳ Karalanmış Sayfalar | 22

2.9K 163 8
                                    

-22-

Pencere kenarında elini başına dayamış öylece düşünüyordu. Ne yapacağını. Bundan sonra ne olacağını. Korel'i. Onu hâlâ düşündüğüne inanamıyordu. Belki de öfkelerin en büyüğünü kendisine karşı hissediyordu. Ona bunca şeyi yapmış adama karşı hâlâ bir şeyler hissedebilmesi kendi içinde kurduğu hapishaneye esir ediyordu Irmak'ı. Kendi içindeki mantık parmaklıkları boğazını sıkıyor, kendisine duyduğu öfkenin sebebini sunuyordu ona. "Sana bunları bunları yapan bir adamı sen nasıl hiçbir şey olmamış gibi düşünebilirsin?" diye bağırıyordu iç sesi. Ama elinde değildi ki. Elinde olsaydı... Onu bir an bile düşünmezdi.

Başını sokacak bir yer bulmuştu şimdilik. Helen'in kapısını çaldığında soru dolu bir bakış karşılamıştı onu, ama yine de sığınacak bir limanı olduğunu hatırlatmıştı arkadaşının şefkatli bakışları. Şimdiyse geleceğine bir yön çizmeliydi. Annesine çok kızgındı. Bildiği tek bir şey vardı, artık o eve dönmeyecekti. Bundan böyle yapayalnızdı. Kendi başının çaresine bakmayı öğrenmeliydi bir şekilde. Belki bir yerde çalışmaya başlardı. Barlarda, gece kulüplerinde garsonluk, barmaidlik yapardı. Bir yolunu bulurdu. Ama o eve dönmezdi. Kapı çaldığında tüm düşünceleri ayrı bir kenara uçuşuvermişti. Helen arkadaşlarıyla dışarı çıktığı için evde yalnızdı. Gerçi kendisini de ısrarla çağırmıştı, ama Irmak'ın şuan herhangi bir mekânda eğlenecek hâli yoktu. Onun derdi başından aşkındı. Evde oturup biraz düşünmek, kafasını toparlamak o an için bira şişelerinin arasında kendini kaybetmekten daha iyi gelecekti. Kalkıp kapıyı açtığında karşısında asla Merih'i beklemiyordu. Hatta kapıya gidene kadar aklından Korel olabileceği bile geçmişti ama asla gelebilecekler listesinde bu adam yoktu. Ayrıca gelenin Korel olmadığını görmek, onda saçma sapan bir hayal kırıklığına sebep olmuştu.

"Beni gördüğüne şaşırdın, anlayabiliyorum. Ama istersen artık içeri gireyim, ha? Ne dersin?"

Kapının önünden çekilip içeri girmesine izin verirken "Burada ne işin var?" diye sordu kız.

Merih ise gayet rahat bir tavırla içeri girdi, salona geçti ve kendi eviymiş gibi bulduğu ilk koltuğa yayılarak oturdu. Sağ ayak bileğini sol dizine dayadıktan sonra "Şirketten ayrıldığını duydum." dedi adam.

"Korel mi söyledi?"

"Hayır, bugün hiç karşılaşmadık. Ama üzüldüğüne eminim."

"Aksine, sevinmiştir. Başından bir bela eksildi sonuçta."

Genç kadının gücenik tavırlarını alayla gülerek karşıladı. Bilmiyor muydu Korel'in kendisine olan hislerini? Hiç mi farkına varamamıştı? O kadar aptal bir kız değildi Irmak. Peki, Merih'i mi aptal yerine koyuyordu? Şirkette flörtleşip cilveleştiklerini görmüyor muydu bu adam? Didişmeleri bile iki âşık gibiyken, bu iki deli kimden neyi sakladığını sanıyordu böyle? "Ailenle aranızda ne geçti bilmiyorum-"

"Onlar benim ailem değil."

"Ooo... Durum bayağı ciddi desene."

"Ne söyleyeceksen çabuk söyle Merih, işim gücüm var benim. Ayrıca o aileyle ya da Korel'le alakalı hiçbir şey duymak istemiyorum. Hepsinden nefret ediyorum! Yalancı ve katiller." Göz ucuyla adama baktıktan sonra alaycı bir yüz ifadesiyle tısladı. "Kime neyi anlatıyorsam. Sen de onlardansın."

"Sen malûm olayı öğrenmişsin anlaşılan."

"Malûm olay mı?"

"Canım, babanla alakalı olayı işte."

Yerinde sıçrayarak "Sen de mi biliyorsun?" diye haykırdı öfkeyle. "Nasıl yani ya?"

"İşim gereği vakıfım konuya, evet." Konuyu değiştirip daha elle tutulur bir tarafa çekmeliydi. Onu ikna edebileceği bir boyuta getirmeliydi muhabbeti. "Hem şuan konuşmamız gereken şey bu değil ki. Bak, ailenle ne yaşarsan yaşa bu mühim değil. Beni de ilgilendirmez zaten. Ne olursa olsun iş ahlakı diye bir şey var. Senin şirketle bir sözleşmen var. Kazanan takı tasarımının üretimi için kollar sıvandı bile. Bu işi bırakıp nereye gidiyorsun sen?"

Karalanmış Sayfalar ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin