➳ Karalanmış Sayfalar | 6/1

4.6K 250 2
                                    

-6- / 1

Kapıdan içeri girer girmez merak ve endişeyle kendisini bekleyen annesiyle karşılaştı. Bıkkın bir yüz ifadesiyle "Henüz öldürmediler beni anne, şuan neden ağladığını anlayamıyorum!" diye söylendi. Onun her sıkıştığında veya kızdığında ağlayıp kendisine vicdan azabı yaşatmasına dayanamıyordu. Biliyordu işte, onun yumuşak karnının bu olduğunu biliyordu. Zaten bildiği için yapıyordu ya.

"Anne olunca anlarsın Irmak Hanım!"

"Yani hiçbir zaman."

"Başına bir şey gelecek diye çok korktum kızım, niye böyle yapıyorsun sen?"

"Çünkü dayanamıyorum bu duruma." Sinirle odasına girerken onu takip eden kadına "Yeter artık, bunaldım." dedi. "Bu esaretten, sınırlanmalardan çok sıkıldım! Nefes almak istiyorum anne! Gönlümce gezebilmek, kafamı dağıtabilmek, istediğim yere gidip istediğim yerde kalmak istiyorum. Tıpkı eskisi gibi. Anlayabiliyor musun bunu?"

"Ama kızım..." Çaresizliği gözlerinden okunan kadın derin bir nefes aldı. Kızına da hak veriyordu. Özgür yetişmiş bir kız olarak aniden böyle kısıtlanınca sersemlemişti. Ama geçici bir durumdu bu, onun iyi olması için. Güvenliği için. "Bu hep böyle olmayacak."

"Ne zaman düzeleceğini bile bilmiyoruz ki! Boş versene." Yatağına uzanıp annesine arkasını döndü. Dizlerini karnına çekti ve dünyadan soyutlandı. "Beni yalnız bırak anne, lütfen. Boğuluyorum."

Meltem Hanım kızının görmeyeceğini bile bile üzgün bir yüz ifadesiyle başını salladı. Gitmeden önce son annelik görevini yapıp koltuğun üzerindeki battaniyeyi kızına örttü. Üşümesini, hasta olmasını istemezdi. Onun tırnağına zarar gelse kalbi dururdu Meltem Hanımın. Ama şimdi bunu anlatamayacak kadar uzaklaşmışlardı birbirilerinden, anlamıştı. Çıkmadan son bir kez "İyi geceler kızım." diye mırıldandı mahzunca.

Arkası dönük bir biçimde uzanırken pencereden dışarısını seyrediyordu Irmak. Yıldızların parıltısını, gökyüzünün buğulu maviliklerini ve bulutların dansını... Annesini üzdüğünün farkındaydı ve bunu yaptığı için kendinden nefret ediyordu ancak kendisi de üzülüyordu. Adapte olmaya çalıştığı bu hayat, onun değildi sanki. Hiç özdeşleşemeyeceği kadar uzak bir hayattı ona. Alışamıyordu, uyum sağlayamıyordu. Ve her saniye daha da dayanılmaz hâl alıyordu bu durum. Bir akvaryum balığı coşkun denizlerde yaşayabilir miydi? Asla. İşte onun hapsolduğu dünya da kendisine böylesine uzaktı. Bir anlatabilseydi...

●●●

Aynanın önünde oturmuş saçlarını tararken yüzü pek bir asıktı Nesrin Hanımın. Eşi Ragıp Bey yatakta doğrulmuş ona bakarken bir gerginlik olduğunun farkındaydı ancak nasıl soracağını bilemiyordu. Direkt konuya girmeyi tercih etti. "Hayırdır, yüzün sirke satıyor. Ne oldu?"

"Irmak denen şu kız..." Annesi, Meltem ve kızının bu eve geleceğini söylediğinde hiç böyle birini beklemiyordu. Pembe saçlı, piercingli, dövmeli tuhaf bir kız! Kim böyle birini beklerdi ki? Hele moda tasarımı okuduğunu söylediklerinde kesin hanım hanımcık, Ezgi'ye de örnek olacak genç bir kızdır diye sevinmişti. Geldikleri son nokta ise ortadaydı. Kızın giyimi kuşamı bile onlara uygun değildi ki. Göbeği açık tişörtler, kot şortlar, asi tavırları, hazırcevap halleri... Ezgi de neredeyse ağzına düşecekti onun! Daha geleli 4 gün olduğu halde kızındaki değişiklikleri görebiliyordu. Biraz müsamaha gösterse Irmak gibi saçlarını boyatıp dövmeler yaptırmaya meyilliydi. Onu idol olarak görmesi kadının hiç mi hiç hoşuna gitmiyordu. "Hiç böyle biri hayal etmemiştim."

"Yeğeninden bahsediyorsun, bilmem farkında mısın?"

"Yeğenim olması serseri gibi giyinip küçük kızımı yoldan çıkardığı gerçeğini değiştirmiyor Ragıp. Daha ilk günden onu mu koruyacaksın şimdi bana?"

Karalanmış Sayfalar ღBİTTİღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin