"Coming out of my cage and I've been doing just fine, gotta go-"
En sevdiğim şarkılardan birini alarm sesim yapıp hayat boyu mahveden zekama küfrederek uyandım. Günlerden neydi ya? Salı. Doğru, dün okula gitmemiştim. Ama devamsızlığım altı gün olmuştu ve daha fazla gitmemezlik yapamazdım, her ne kadar evde kalmak istesem de.
Doğrulup sendeleye sendeleye banyoya gittim. Aynanın bana bakan yüzüm benim bile ödümü patlatmıştı. Mavi gözlerimin etrafı ağlamaktan kızarmış, suratım hastalıktan solmuştu. Sarı saçlarım karmakarışıktı. Dudaklarım çatlamıştı ve burnumun çevresi silinmekten yara olmuştu. Çok nadiren hasta olurdum ama olduğumda da böyle ağır geçirirdim işte.
İşimi hallettikten sonra giyinip kahve yapmak için mutfağa indim. İlginç bir şekilde Venüs ortalarda yoktu. Belki banyoda oyalanıyordur, diye düşünüp kahve suyu koydum. Ama kahveleri termoslara doldurduğumda bile ortada yoktu. Üst kata çıkıp odasına girdim. Hazırlanmamıştı bile, fosur fosur uyuyordu.
"Venüs, kalksana kızım, geç kalıyoruz!" Üstünden battaniyeyi çektiğimde inleyerek bana döndü.
"Ölüyorum lan," dedi çatlamış sesiyle. "Bana da bulaştırdın piç. Siktir git, gelmiyorum okula filan."
"Hasta olunca ağzın bozuluyor senin, anneme şikayet edeceğim valla." Battaniyeyi üstüne geri örttüm ve saate baktım. Beş dakika geç kalmıştım neredeyse. Hızlı yürüsem otobüse yetişebilirdim belki.
Koşar adım evden çıkıp durağa yürümeye başladım. Neredeyse gelmiştim ki...
Otobüs, bomboş durakta durmadan geçti.
"Siktir ya!"
Arkasından koşsam da nafileydi, artık durmazdı. Bir küfür daha savurdum. Annemler işteydi ve birkaç saat daha gelmezlerdi. Bir sonraki otobüs yarım saat sonraydı ve okula gitmenin başka bir yolu yoktu.
Aniden bir araba durağa yanaştı. Sürücü camını indirip kafasını çıkardı. "Oğlum, bakar mısın bir? Otobüsü mü kaçırdın?"
Normalde herhangi biri olsa küfrü basıp hemen oradan topuklardım. Ama bu dedecik yanakları sıkılası gözüküyordu. Zarar gelmez herhalde diye düşünerek kafamı salladım.
"Ben de torunu okula bırakıyordum. Götüreyim mi, hangi okuldasın evladım?"
Adamın yanında oturan çocuğu gördüm sonra. Çocuk dediğim de benim yaşlarımdaydı yani. Okulumun adını söyledim.
"Hah, ne güzel denk gelmiş. Benim torun da orada. Gel haydi."
Kibarlık olsun diye normalde naz yapılırdı ama hiç onunla uğraşacak durumda değildim, bunu bekliyormuşçasına arka kapıyı açıp arabaya atladım.
"Adın neydi oğlum?"
"Mars, efendim."
O yaşlılara özgü sallayışla başını yavaş yavaş salladı.
"Mars... Güzel isimmiş. Bu da benim torunum, Cem."
Çocukla dikiz aynasından göz göze geldik. Dedesi yüzünden biraz utanmış gibiydi. Biraz rahatlaması için gülümseyip koltukların arasından elimi uzattım.
"Memnun oldum."
Elimi sıktı ve arkama yaslandım. Ne güzel otobüste uyuma hayallerim vardı, şimdi uyusam adama ayıp olacaktı. Daha bir de kırk dakika yol vardı. Cama iyice yanaşıp dışarıyı izlemeye başladım.
Özel araçla daha hızlı geldiğimiz için yarım saate düşen yoldan sonra adama teşekkür edip arabadan indim, torun da arkamdan indi.
"Şey, dedemin kusuruna bakma. Biraz konuşkandır da."
Konuşkan biraz hafif kalıyordu. Amcaya dur motorun soğusun bile diyememiştim. Onu demem için bir saniye de olsa susması gerekirdi çünkü.
"Yok ya, ben sevdim Kurtuluş Amca'yı. Başkası olsa arabasına almazdı bile."
Hafifçe güldü. "Şey, kaçıncı sınıfsın? Bu sene geldiğim için kim kimdir, hala öğrenemedim."
"12-C'deyim. Sen?"
"11-D."
Bir an ne diyeceğimizi bilemeden karşılıklı bakıştık. Bu arada fark etmeden edemedim ki, tatlı çocuktu. Belki Aras gibi çarpıcı bir yakışıklılığı yoktu ama koyu kahve gözleri ve dağınık siyah saçlarıyla gideri vardı.
"Maars!" diye adımı uzata uzata bağıran Lena kurtarıcım oldu. Bize gelirken neredeyse koşuyor, düz saçları arkasında uçuşuyordu. Epey geriden gelen Doğaç'sa o meşhur "hepinizden tiksiniyorum" bakışlarını atıyordu.
"Günaydın!" dedi soluk soluğa. Sonra Cem'e döndü. "Selam!"
Bu kıza sabah ne içiriyorlardı da bu kadar enerjik oluyordu anlamıyordum. Sanki piyangoyu kazanmış gibi ışıldıyordu resmen.
"Lena ben," dedi elini Cem'e uzatarak. Tanışma faslından sonra Lena koluma asıldı. "Bir gelsene Mars, ağzıma etmen gereken bir konu var."
Kaşlarımı çatıp onu takip ettim. Kuytu bir köşedeki banka oturduk. Doğaç da diğer yanıma oturdu. Kahvesini yudumlarken gözlerini benden kaçırıyordu. Bir şey dönüyordu.
"Ne bok yediniz siz?"
Bakıştılar.
"Lena?"
"Edebiyat projesi için senden habersizce seni Aras'la ayarlamış olabilirim."
Hassiktir.
***
Bu bölüm niye böyle çok küfürlü oldu allam affet yarappim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıvırcık || bxb
Teen Fiction"Bence birilerinin sana ulaşmasını istiyorsun. Sadece yeterince kararlı biriyle karşılaşmamışsın. Ama inan bana, o kişi ben olacağım Aras. Tek bir gülümsemen için aylarca uğraşmam gerekse bile." Not: Texting ve eşcinsel hikayedir. Rahatsız olacaklar...