XVI

12K 732 100
                                    

"Off, çok kötü kaybediyoruz lan," dedi Doğaç, ilk set için çalınan düdükten sonra. Ona hak vermeden edemedim. 13 sayı farkla set mi kaybedilirdi?

Ellerimi terli saçlarımdan geçirdim. Karşı takımın kaptanı, bize alaycı bir bakış attıktan sonra su içmek için sahanın kenarına yürümeye başladı.

Bizim takım da kenara çekilmiş, yüzlerinde cenazeden çıkmış gibi bir ifadeyle dinleniyorlardı. Normalde herkesi gaza getiren kaptan bile oturmuş düşünüyordu. Suyumu kafama dikip yarısını tek seferde içtim.

"Çok kötü oynuyorsunuz." diye görüşünü bildirdi, tribünlerin en önünde oturan Lena. "Sağ ol be," diye mırıldandım duyamayacağı bir şekilde. Telefonumu çantamdan çıkarıp bildirimlere baktım. Sonra biri bakıyor mu diye etrafı kontrol ettim ve Aras'a mesaj atmak için kullandığım telefonu çıkardım. Yeni hat almış, eski telefonuma takmıştım.

Ekran kilidini açıp Whatsapp'a girdim. En son, başından geçen şeyi öğreneceğimi söylemiştim. Ama bunu nasıl yapacağım konusunda en ufak fikrim yoktu.

Parmaklarım bir an klavyenin üstünde durdu. Mesaj atmak konusunda tereddüte düştüm. Gerçekten benden bıkmıştı.

Telefonu geri bıraktım.

"Mars!" Duyduğum sesle başımı kaldırdım. Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Hani millet dersi kaçırmasın diye sadece oyuncuların seçtiği kişiler gelecekti maça? Bizim takımdan biriyle arkadaştı herhalde.

"Naber Cem?"

Tribünlerin üst tarafından koşar adım inerken sırıttı. "İyi, sen?"

Alt dudağımı sarkıttım. "Sence? Voleybolu bırakmayı düşünüyorum şu maçtan sonra."

Güldü. "Olmaz, önce bir maçı kazan, sonra zirvede bırakırsın."

Başımı yana eğdim düşünüyormuş gibi. "Hmm, sanırım haklısın." Hakemin çaldığı düdükle sahaya geri dönmek için hareketlendim.

"İyi şanslar!" diye bağırdı arkamdan. Dönüp sırıttım.

***

Kaybedebileceğimiz en rezil şekilde kaybettiğimiz maçtan sonra, asık suratlarla sahilde içmeye gittik. Doğaç, ne zaman üzülse yaptığı gibi içine kapanmıştı, sessizce birasını yudumlayıp denizi izliyordu. Lena az ileride başka birileriyle konuşuyordu. Biz de Cem'le oturmuş konuşuyorduk. Dışarıdan göründüğü gibi sessiz sakin biri olmadığını anlamıştım. Biraz da biranın etkisiyle, çenesi düşmüş ve neredeyse tüm hayat hikayesini anlatmıştı.

Tam dediği bir şeye gülerken telefonumdan gelen bildirim sesi kalbimin yerinden çıkmasına neden oldu. Bu, ikinci telefonun bildirim sesiydi. Cem'i dinlemeye devam ederken bir yandan da titreyen ellerle çantamın içinden telefonumu çıkardım.

Gönderen: Kıvırcık

Aradığını buldun mu bari?

Gülümsemem tüm yüzümü kaplarken cevap yazdım.

Gönderen: Siz

Ensesinde soluyorum. 

"Niye sırıtıyorsun?"

"Hiiç."

Biramdan büyükçe bir yudum aldım.

Gönderen: Kıvırcık

Hem yüzsüz hem yalancısın.

"Sevgilin mi?"

"Yok, değil."

Gönderen: Siz

Ben de seni seviyorum :D

"Sevgilin yok yani?"

Kafamı telefondan kaldırıp Cem'e baktım.

"Ne?"

Yüzünü çevirdi. "Hiç."

Yoksa... Bu çocuk benden hoşlanıyor olabilir miydi? Yüzüne yayılan pembelik tezimi desteklese de, otobüsü kaçırdığım zaman beni okula götüren adamın torununun da queer çıkması neredeyse imkansız denecek kadar düşük bir ihtimal değil miydi?

Daha fazla üstünde durmamaya karar verdim. Her şey olacağına varırdı nasıl olsa, evire çevire düşünerek bir şey elde edemezdim.

***
DÖNDÜÜM

Benim gibi YKS gazisi olan varsa geçmiş olsun, nasıl geçti?

Çok beklettim sizi biliyorum, en azından önümüzdeki birkaç bölümü hızlıca düzenleyip yayınlamaya çalışacağım. Hala burada olan varsa sabrınız için teşekkürler. <3

Kıvırcık || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin