VII

15.9K 871 389
                                    

"Venüs! Hadisene, geç kalıyoruz!"

"Tamam be, geldim!"

Kız kardeşim, buram buram parfüm kokularıyla birlikte aşağı indi. Kaşlarımı kaldırdım. "Bu ne hal?"

Omuz silkti, sonra dudaklarına hınzır bir gülümseme yerleşti. Düzleştirdiği saçlarını savurararak, "Belki etkilemek istediğim birisi olabilir," dedi.

"Başlatma etkilemene. Kızım zaten yaklaşamaz ki çocuk sana, beş metreden fazla yaklaşırsa boğularak ölür."

Suratını astı. "Bana laf sokmaya çalışacağına kendine de biraz özen göstersen keşke."

Koridordaki aynada kendime hızlıca baktım. Okul üniformamın üstüne siyah bir hırka geçirmiştim. Saçlarımı sadece taramıştım, düz oldukları için çok uğraştırmıyorlardı beni. Düzgün gözüküyordum işte, daha ne istiyordu ki?

"Bana acele et diyene bak," diye söylenerek koluma asıldı ve evden çıktık. Otobüs durağına ilerlerken çantasından bir paket mentollü sigara çıkarıp bir tanesini dudaklarının arasına yerleştirdi ve yaktı. Dumanı bana doğru üflediğinde yüzümü buruşturdum.

"Yapma şunu, kendin gibi beni de sigara kokutacaksın."

Beni takmadan sakince sigarasını bitirdi ve yere atıp topuğuyla ezdi. Bu arada otobüs de gelmişti. Tıklım tıkış olmasına aldırmadan bindik ve bir direğe koala gibi yapıştım.

Nihayet okula girdiğimizde ellerinde kahve bardaklarıyla bize doğru yürüyen Lena ve Doğaç'ı gördüm ve Venüs'ün omzuna hafifçe vurdum. "Ben gidiyorum, akşam görüşürüz." Hızlı adımlarla Doğaçlara doğru yürümeye başladım ve ortada buluştuk.

"Günaydın!" Lena gamzelerini göstere göstere gülümsedi ve elindeki bardaklardan birini bana uzattı. Minnettarlıkla gülümsedim ve kahveden bir yudum aldım.

"Ne diyeceğim, bu aralar Derin Kara bana mesaj atıyor. Seninkinin arkadaşı," dedi Lena bana dönerek.

"Sebep?" Doğaç kaşlarını kaldırdı.

"Yürüyor galiba," dedi Lena omuzlarını silkelerek. "Karşılık vermiyorum gerçi. Benim tipim değil."

"Aman duymasın," diye araya girdim. "Geliyor çünkü."

Lena iç geçirdi.

Onu dört yıldır tanımasam yüzüne yapıştırdığı gülümsemeyi gerçek sanabilirdim. Derin gelip de tam karşısında durduğunda ani bir sessizlik oluştu. Lena'ya bakabilmek için başını biraz geriye atınca kendimi tutamayıp kıkırdadım.

"Günaydın," dedi Derin ve o an konuşmayı dinlemekten vazgeçtim. Oldukça zorlama ve sıkıcı olacağı belliydi. Benim de yapabileceğim daha iyi şeyler vardı. Birkaç adım arkamızda duran ve muhtemelen Derin'in zoruyla gelmiş Aras'ı izlemek gibi mesela.

İsterse oturup yıllarca izlerdim onu ama hiç sıkılmazdım. Her seferinde, tıpkı ilk defa görüyormuşçasına aşık oluyordum. Su yeşili gözlerine, ellerimi içine daldırmak istediğim saçlarına, keskin yüz hatlarına. Güzelliği karşısında kalbim sızlıyordu. İğrenç okul kıyafetlerinin içinde bile böyle görünmeyi başarıyorsa, takım elbiseli nasıl görüneceğini düşünüp ufak bir kalp krizi geçirdim.

Ona baktığımı hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdiğinde içimde kıvılcımlar çaktı. Çok nadiren göz göze gelirdik. Ama geldiğimizde... Geldiğimizde, etrafımdaki her şey erirdi. Tüm dünyam ona ve yeşil gözlerine dönüşürdü. O sadece kalbime dahip değildi. Tüm gücüm, iradem onundu. Öl dese, ölürdüm.

Gözlerini benimkilerden çekti ve çok uzun süre baktığımı fark edip kızardım. Ellerimi ceplerime soktum. Kim bilir benim hakkımda ne düşünüyordu. Sürekli ona bakan bir ucube olduğumu, muhtemelen.

Nihayet Lena'nın Derin'e veda eden sesini duydum. Bu ortamdan kurtulduğum için rahatlamış bir şekilde Doğaç'ın omzuna kolumu attım ve okul binasına doğru yürümeye başladım.

"Beklesenize ya! Şerefsizler!" Lena arkamızdan nefes nefese koşturarak geldi ve enseme bir tane patlattı. "Derin lafa tuttu, bırakmadı. Anlamıyor mu ilgilenmediğimi yoksa anlamamazlıktan mı geliyor bilmiyorum valla."

"Bize küfrettiğin gibi ona da küfret," diye mırıldandı Doğaç sadece benim duyabileceğim şekilde. Bastırdığım sırıtmamı saklamak için hala bitirmediğim kahveyi dudaklarıma götürdüm.

Sınıfa girdiğimizde Jale Hoca çoktan içeriye girmiş, projektörü açmaya uğraşıyordu. "Girebilir miyiz hocam?"

Bize yandan bir bakış attı. Memnuniyetsizlikle birbirine bastırdığı dudaklarına rağmen başını olumlu anlamda salladı.

İçeri girip en arka sıraya çantamı astım, Lena da peşimden geldi. Doğaç biraz inek olduğu için önlerde oturuyordu.

Başımı masaya koyup uyuklamaya başladım. Ders zaten edebiyattı, sayısalcılar olarak neden almaya zorlandığımızı hala anlayamadığım ders. İleride işime pek yaramayacağı için çok takmıyordum. Jale hoca da çok takılmadığının farkındaydı ama umursamıyordu, aksine sempati gösterip sözlüleri şişiriyordu.

Sonraki kırk dakikayı uyuklayarak geçirdim. Ancak ışıkları açıp projeksiyonu kapattıklarında dersin bittiğini anladım.

"Arkadaşlar, ortalaması altmışın altında olup notunu yükseltmek isteyenler yanıma bir gelebilir mi?"

Uyumaktan şişmiş gözlerini ovuşturan Lena'yla bakıştık. Benimki elli iki buçuktu, onunkini tam bilmiyordum ama tüm derslerde uyuduğu için onun da notlarının pek iyi olduğunu sanmıyordum.

Ayağa kalkıp öğretmen masasına yaklaştık. Bizimle birlikte notları kötü olan birkaç kişi daha geldi.

"Çocuklar, dürüst olmak gerekirse dersimin sayısalcılar tarafından pek ciddiye alınmadığını biliyorum. Ama yine de size ortalamanızı yükseltmek için bir şans vermek istiyorum. Size bir kitap listesi vereceğim. Sonra partnerinizle o listeden bir kitap seçip okuyacaksınız. Ama partneriniz, diğer bölümlerden olmak zorunda. Böylece daha farklı bakış açıları elde etmeyi planlıyorum. Daha sonra ikiniz birlikte kitabın değerlendirmesini yazacaksınız. En az üç sayfa olmak zorunda. Şimdi, bana bir liste oluşturup yarına kadar verin ki kimin katılacağını göreyim. Diğer sınıflarınkini getirip asarım, böylece partner bulmanız kolaylaşır."

Lena'ya baktım. Omuz silkti. Hem notumuzu yükseltecekti, hem de kolaydı.

Ne sorun çıkabilirdi ki?

***
Bu bölümden sonra kurgu anlaşılmaya başlamıştır diye düşünüyorum. Anlamayanlarsa birkaç bölüm beklemek zorunda kalacak ;)

Oy veya yorumlarınızı bekliyorum <3

Kıvırcık || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin