ÖZEL BÖLÜM II

7.9K 382 116
                                    

Mezarlık sessizdi.

Genç adam, mezarlardan birinin yanında durdu. Mezar taşına bakıp doğru yerde olup olmadığını kontrol etmesi gerekmiyordu. Buranın yerini, kendi adını unutsa bile unutmazdı.

Toprağın üstünü bürümüş olan vahşi otları dikkatlice söktü ve getirdiği çiçekleri ekti. Kuşluktaki pis suyu boşaltıp temiz suyla doldurdu. Daha sonra mermer çerçevenin kenarına ilişti.

"Gidiyorum," dedi, sanki konuştuğu kişi onu gerçekten duyabilecekmiş gibi. O, duyduğuna inanmak istiyordu.

"Uzun bir süreliğine. Artık her hafta gelemeyeceğim."

Bir süre sustu ve mezar taşını izledi. Sonra tekrar konuşmaya başladı.

"İngiltere'ye taşınıyorum. Taşınıyoruz. Nişanlandığımı sana anlatmıştım. Herkesi arkada bırakıp gitmek kolay değil tabii. Tanıdığımız herkes burada sonuçta. Ama ben ve Mars, burada asla rahatça yaşayamayacağız. Belki orada bir şansımız olur, belki bir aile bile kurabiliriz."

Parmakları, toprağı okşadı.

"Sanırım arkada bırakmakta en çok zorlanacağım kişi sen olacaksın."

Ilık sonbahar rüzgarı, etrafındaki ağaçların yapraklarını hışırdattı. Hava hala soğumamıştı ama yapraklar sararıp dökülmeye başlamıştı bile.

"Ama bakacak olursan, seni 10 yıl önce bırakmam gerekirdi. Belki bunu yapamadığım için her hafta yanına geldim, belki her hafta yanına geldiğim için bunu yapamadım. Bilmiyorum. Ama sanırım, kendimi affetmeye başlamalıyım. Umarım sen de beni affetmişsindir. Eğer ettiysen, neden senden kopup hayatıma devam etmem gerektiğini de anlıyorsundur. Seni bıraksam da seni unutmayacağım. Sadece kendime işkence etmeyi bırakacağım."

İç çekti.

"İngiltere'deki birileriyle iletişime geçtik, bize eşyalı bir daire buldular. Birkaç yere özgeçmişlerimizi de gönderdik. Çok geçmeden iş buluruz diye düşünüyoruz. Umuyoruz daha doğrusu."

Bir an duraksadı. Cümlelerini kurarken "ben" yerine "biz" demeye ne kadar çabuk alıştığını düşündü. "Biz" demek, günün sonunda yanına döneceğin bir başkası demekti. Yalnız olmamak demekti. Tek başına bir bütün olsan da, diğer yarım diyebildiğin birini bulmak demekti.

"Kendime nihayet bir şans tanıyorum. Umarım bunu da mahvetmem."

Ayağa kalkıp pantolonunun arkasını silkeledi. Mezar taşına son bir bakış attı. Kaç yıl geçerse geçsin, 2000 ve 2015 yıllarının arasındaki o kısacık çizgi kalbini acıtıyordu.

"Güle güle Can."

***

"Haydi Mars ya, ağaç olduk burada!"

"Geliyorum, inin siz istiyorsanız!"

Kapının öbür tarafından önce bir iç çekiş, sonra uzaklaşan ayak sesleri duyuldu. Klasik Venüs işte, illa beni sinir etmek için bir yol buluyordu.

Etrafıma baktım. Aras'la kendi evimize çıkalı yıllar olmuştu, ama o evle vedalaşmak, çocukluğumun geçtiği odayla vedalaşmaktan daha kolay olmuştu. Annem her şeyi bıraktığım gibi tutmuştu - yatağım, koltuğum, dolabım, hepsi yerli yerindeydi. Epeydir tozu alınmamıştı ve bu, odaya hüzünlü bir hava katıyordu.

Hayatımın büyük bir bölümünü arkada bırakıyordum. Kocaman, göz korkutan bir adım atıyordum geleceğe. Ama elini tutabileceğim biri vardı yanımda, ve her şeyi o mümkün kılıyordu.

Odama sessizce veda ettim ve çıkıp kapıyı kapattım.

Dünden beri annemlerin yanındaydım. İngiltere'ye gitmeden önceki son günlerimizi ailelerimizle geçirmeye karar vermiştik Aras'la. Arasların evinde iş nasıldı bilmiyordum ama biz en az birer kere ağlamıştık. Özellikle annem, gitmemizi desteklemesine rağmen, kaç kere gözyaşlarına boğulmuştu bilmiyordum.

Kıvırcık || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin