Uyandığımda fark ettiğim ilk şey, yastığımın hareket ettiğiydi.
İkinci şeyse başımın altındakinin yastığım değil, Doğaç'ın göğsü olduğuydu.
Anılar yavaş yavaş geri gelirken utancım artık yüzümü bile kızartmıyordu. En saçma şeylerin bile tetikleyebildiği ağlama krizlerime yakınlarım artık alışmıştı. Onları bu duruma sokmaktan nefret etsem de engel olabileceğim bir şey değildi. Dün Aras'ın başına gelenlerin suçlusu olduğumu öğrenince moralim epey bozulmuştu. Ders çalışmaya çalışırken yan binadaki inşaat aletlerinin gürültüsüyle gelen sinir bozukluğu da üstüne tüy dikmiş, çeşmeleri açmama sebep olmuştu.
Hala uyuyan Doğaç'ın cebinden dikkatlice telefonumu çıkardım ve Whatsapp'a girdim. En üstte Aras'ın numarasını görünce kaşlarımı çattım. Ben ona asıl telefonumdan mesaj atmazdım ki.
Mars: Mars'a bir şey mi dedin?
Aras: Sen kimsin?
Mars: Seni ilgilendirmez. Soruma cevap bekliyorum.
Aras: Asıl bu seni ilgilendirmez. Telefonu Mars'a ver, onunla konuşmak istiyorum.
Mars: Şu an konuşamazsın.
Aras: Pardon? Sen kim oluyorsun da karar veriyorsun?
Mars: Sorumu tekrarlıyorum. Mars'a onu üzecek bir şey söyledin mi?
Aras: Ben de cevabımı tekrarlıyorum, bu seni ilgilendirmez.
Aras: Orospu çocukluğu yapmayı bırak ve telefonu ona ver.
Mars: Yanımda uyuyor. Yorgun.
Aras: Ne?
Mars: Onu bir şekilde üzdüysen kolunu bir tarafına sokar, ağzından çıkarırım.
Mars: Ama üzen sen değilsen sorun yok. :))
Aras: Siktir git.
Mesajları okumayı bitirdikten sonra Doğaç'ı resmen tokatlayarak uyandırdım.
"Hassiktir ya, insafsız mısın, öyle uyandırılır mı insan?"
"Özürlü, sana az bile," dedim telefonu suratına sallayarak. "Öyle bir ağzına sıçacağım ki senin!"
"Kötülüğün için mi yaptım sanki," diye savunmaya geçti doğrularak. "Seni üzüyorsa konuşmasın daha iyi."
"Buna ben karar veririm," dedim. Öfkeli ses tonum onu bile şaşırtmış olacaktı ki irkildi.
Aniden odanın kapısı açıldı. Bu adam kimdi ya? Doğru, babamdı, 7/24 çalıştığından görmeye görmeye tanıyamayacak kıvama gelmiştim resmen. Şaka bir yana, uykusuz gözüküyordu ve sanırım uyandırmıştım. Aniden içimi pişmanlık kapladı. Ne demeye o kadar bağırıyorsam, ben de yani...
"Sakin olsanıza biraz evladım. Saat sabah dokuz, hafta sonu uyuyalım dedik iyi ki."
"Pardon baba."
"Açsanız mutfakta kahvaltılık yok, inin bakkaldan alın. Biz annenle gece vardiyasından geldik, uyuyacağız daha."
Babam kapıyı çekerek çıkarken tüm ağırlığımı Doğaç'a yükleyerek karnına oturdum.
"Özür dileyene kadar kalkmıyorum."
"Tamam be, özür, kalk nefes alamıyorum."
"Bu çok kolay oldu ama," dedim sırıtıp iyice yerime yerleşerek. Doğaç asla ona o gözle bakmayacağımı bildiğinden üstümde bu rahatlık vardı.
"Sadist piç," diyerek yan döndü ve yatağa devrildim. Anında yataktan çıktı.
"Kahvaltı hazırlamaya üşendim ya, dışarıda mı etsek?"
Omuz silktim. "Olur. Lena'yı da çağır."
Başını iki yana sallamasıyla kaşlarımı şaşkınca kaldırdım. "Gece çok geç vakte kadar konuştuk, bırakalım uyusun," diye açıkladı.
Kalkıp dolabımdan dar bir kot pantolon ve turkuaz bir tişört seçtikten sonra üstümü giyindim. Doğaç zaten dünkü kıyafetleriyle uyumuştu. İki telefonumu, cüzdanımı ve anahtarlarımı cebime tıktıktan sonra hazırdım. Tam odadan çıkacaktım ki, çalan telefonun sesiyle duraksadım.
"Alo?"
"Alo, naber?"
"İyi Cem, senden?"
"İyi. Bugün işin var mı diye soracaktım."
"Şey..." Şu an pek onunla takılmak istemiyordum ama yalan söylemeye de içim elvermiyordu. Çok kötü yalan söylerdim, karşımdaki hep anlardı ve ayıp olurdu. "Aslında tam da Doğaç'la kahvaltıya gidecektik."
"Öyle mi?" Allah'ım, resmen onu da çağırmam için yırtınıyordu. Şimdi görmezden gelsem de çiğlik olacaktı.
"Hıhı. Sen de gel istersen?"
"Olur, nereye gidiyorsunuz?"
Ona mekanı tarif ettikten sonra kapattım.
İki saat sonra, şu ana dönüp kafama bir tane geçirmek isteyeceğimden habersizdim.
***
önceki bölümü atlamayın kuzular
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıvırcık || bxb
Teen Fiction"Bence birilerinin sana ulaşmasını istiyorsun. Sadece yeterince kararlı biriyle karşılaşmamışsın. Ama inan bana, o kişi ben olacağım Aras. Tek bir gülümsemen için aylarca uğraşmam gerekse bile." Not: Texting ve eşcinsel hikayedir. Rahatsız olacaklar...