Onu görür görmez aşık olmamıştım. İlk ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum bile. Belki bakıp yakışıklı olduğunu düşünmüş, görüş alanımdan çıktığı an onu unutmuştum. Sonra onu etrafta daha sık görmeye başlamıştım. Dikkatimi çekmişti, arada aklıma gelmeye başlamıştı. Ama sadece gözlerimi değil, kalbimi de ilgilendirmeye başladığı gün, soğuk bir aralık günüydü.
Sınav haftasıydı. Hemen herkes kütüphanede ders çalışıyordu. Normalde sadece fısıltılı konuşmaların ve kulaklıklardan taşan müziğin bozduğu sessizliği, o gün şamatacı iki erkek bozuyordu. Kahkahalar atıyor, yüksek sesle konuşuyor, saçma sapan muhabbetler yaparken heyecanlanıp seslerini yükseltiyorlardı. Herkes onlara kötü bakışlar atıyor, ancak kimse onları uyararak vakit kaybetmek istemiyordu. En sonunda 10. sınıflardan bir kız onlara çıkıştı. Karşılığında, onlar da kıza küfretti. Tüm kütüphane sinirlenmişti ancak ilk müdahele eden Aras olmuştu.
"Sinirlendiren orospu, veren orospu, vermeyen orospu, çirkin bulduğun orospu, makyaj yapan orospu... Sizin gibilerin gözünde tüm kadınlar orospu. Ama biri annenize, kız kardeşinize o sıfatı yakıştırsa ağzını burnunu kırarsınız. Sizin gibi geri kafalı insanlara acımadan başka hiçbir şey hissetmiyorum. Şimdi siktirin gidin buradan, o lafları yedirmeyeyim size."
Tanrım, onu tanıdığım için çok şanslıydım. Ben, Mars Derinceli, Aras Başaran'a deliler gibi aşıktım.
Evet, aşkıma ucuz dediğinde kalbimi kırmıştı. Ama sonra özür dilemişti. Kendi yoluyla, bana karşı daha sıcak, daha açık olmaya çalışarak pişmanlığını hissettirmişti. Bazı şeyler dile getirilmezdi.
Deli gibi korkuyordum. O sıranın üstünde titreyerek otururken, geçen saniyeler saatler gibi geliyordu. Hızlanan nefesim, boş sınıftaki tek sesti.
Nihayet dönen kapı kolunun sesiyle kalbim durdu. Kapı aralanırken bakamayacağımı anlayıp gözlerimi kucağıma çevirdim.
Kapının kapandığını duyunca istemsizce ona baktım. Mimikleri ne düşündüğünü ele vermiyordu ama gözleri, beni ilk defa görüyormuşçasına üstümde dolaşıyordu. Ve o an, onun için her şeyi, her şeyi yapabileceğimi yeniden anladım. Kalbimi ona bağlayan görünmez iplerin ağırlığını hissedebiliyordum. Ve bu hissi seviyordum.
"Demek sendin."
Başımı sallamakla yetindim. Sesimin titremeyeceğine emin olamıyordum.
Bir süre bakıştık. Onun gözleri benim üzerimde adlandıramadığım bir ifadeyle dolaşıyor, bense tedirgince onun tepkisini bekliyordum. En sonunda sesimi bir yerden bulup çıkardım ve konuşmayı başardım.
"Şimdi ne olacak?"
Gelip yanımdaki sıraya oturdu ve bir bacağını altına alarak bana döndü. Onu taklit ederek ona döndüm ve bağdaş kurdum. İlk defa bu kadar yakındık. İlk defa parfümünün kokusunu bu kadar yakından alıyordum. Mutluluktan ağlamama ramak kalmıştı.
"Demek beni seviyorsun."
Başımı salladım. Titreyen sesime, terleyen ellerime, dönen başıma rağmen söylemek istiyordum. Okumasını değil, duymasını istiyordum.
"Seni seviyorum."
Başını yavaş yavaş salladı.
"Seni, senin beni sevdiğin gibi sevemeyeceğimi biliyorsun." Sesi, soru sorar gibiydi.
"Neden?"
Bana bakarken gözlerindeki acıyı gördüm. "Çünkü aşık olmak için bir kalbe ihtiyacın var, ve bende de ondan bulunduğunu sanmıyorum."
Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Beni sevmeyeceğini söylediği için değil, sevecek kalbi olmadığına inandığı için. Kendime değil, ona üzülüyordum. Sonsuza dek tek başına olacağına inanıyordu ve düşüncesi bile nefesimin daralmasına sebep oluyordu.
Aras çok acı çekiyordu.
"Ağlama," dedi. "Lütfen." Sözleri içtendi ama sesinin tonundaki düzlük, hala bana ne kadar uzak olduğu gerçeğini tokat gibi yüzüme çarpıyordu.
Gözlerimi kapattım. Önünde ağlamayacaktım, hayır.
"Ben sana, karşılık beklemeden aşık oldum Aras. Dediklerin beni üzmüyor, kalbin olmadığını söylemen beni üzüyor. Kendine bu kötülüğü yapma."
Dudağını ısırdı. "Bana aşık olduğunu söyleyip duruyorsun. Beni ne kadar tanıyorsun ki? Kaç kere konuştun benimle de aşık oldun?"
"Sana aşık olmam için seninle konuşmam gerekmiyor."
Dikkatlice sıradan inip önümde durdu. "İşte yanıldığın yer bu. Benimle konuşmazsan beni tanıyamazsın. Sen, şu an kafanda inşa ettiğin Aras'a aşıksın. Ben o kişi değilim."
"O zaman seni tanımama izin ver."
Gözleri sakince, duygu belirtmeyen o ifadeyle üstümde dolaştı tekrar.
"Ne dilediğine dikkat et."
Arkasını dönüp kapıya yöneldi.
"Aras? Gitmeden önce... Senden tek bir şey isteyebilir miyim?"
Eli kapı kolundayken döndü ve tereddütle başını salladı.
"Bir kerecik gülümser misin?"
Gözleri yumuşadı. Yukarı kıvrılan dudaklarındaki zorlama, parlayan gözlerimi görünce eriyip gitti. Tanrım, Aras benim için gülümsüyordu.
Sanırım artık mutlu bir adam olarak ölebilirdim.
***
Beğendiyseniz oy ve yorumlarınızı bekliyorumm <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıvırcık || bxb
Teen Fiction"Bence birilerinin sana ulaşmasını istiyorsun. Sadece yeterince kararlı biriyle karşılaşmamışsın. Ama inan bana, o kişi ben olacağım Aras. Tek bir gülümsemen için aylarca uğraşmam gerekse bile." Not: Texting ve eşcinsel hikayedir. Rahatsız olacaklar...