XXXIV

10.1K 609 72
                                    

Kantinden aldığım kahvemi yudumlarken onu bekliyordum. Nihayet akın akın okuldan çıkan kalabalığın arasından kıvırcık saçlarını seçtim. Ona baktığımı hissetmiş gibi başını bana çevirdi ve göz göze geldik. Aptal bir sırıtma yüzümü kaplarken gözlerindeki sert ifade yerini daha sıcak bir bakışa bıraktı.

Yanıma geldiğinde diğer elimdeki kahveyi de ona uzattım. "Sağ ol," dedi bir yudum alırken.

"Gidelim mi?" Ağzı dolu olduğu için omuz silkmekle yetindi.

Onu götürmeyi düşündüğüm yere doğru yürümeye başladım. Etrafımızdaki tanıdık kalabalık yavaş yavaş dağılırken daha sessiz bir yere doğru yürüyorduk. Kahvelerimizi çoktan bitirmiş, karton bardakları çöpe atmıştık. Sakin, insanın içini ısıtan bir sokaktan geçerken meraklı gözleri etrafı inceliyordu. Bense çekinmeden ona bakabilmenin tadını çıkarıyordum. En sonunda sokağın en sevdiğim kısmına geldiğimizde elinden tutup onu durdurdum. Burası kocaman bir çınarın gölgelediği, etrafında kedilerin yattığı minik bir sahafın önüydü. Bir romandan fırlamış gibiydi.

"Aras," diye söze girdim, "Seni tarif edemeyeceğim kadar çok seviyorum. Biliyorum bunu çok söylüyorum ve belki bu yüzden benim için anlamsız bir kelime olduğunu düşünüyorsun. Ama doğrusu bu değil, sadece seni sevgiyle kuşatmadığım her anı bir vakit kaybı olarak görüyorum. Sana bakıyorum ve gördüğüm şey başımı döndürüyor. Sana aşık olduğum için çok şanslıyım. Bana bir şans tanıdın ve bunu sonuna kadar değerlendireceğim. Söz veriyorum kalbini kırmayacağım, çünkü seni incitirsem kendimle yaşayamam. Kıvırcık," diğer elinden de tuttum ve onu kendime çektim, alnımı alnına yasladım, "sevdiğim olmaktan çıkıp sevgilim olur musun?"

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. O an dışarıda olmamız önemli değildi, görülebilecek olmamız önemli değildi, çünkü bu anı dünyalara değişmezdim.

Nihayet çekildiğinde dudakları oyuncu bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Sormana bile gerek yok."

Tek elini bırakmadan tekrar yürümeye başladım. "Haydi, çok yolumuz kalmadı."

Köşeye döndüğümüzde, gitmek istediğim yer nihayet karşıma çıktı. Burası deniz kenarında, ıssız bir kafeydi. Hatta kafe bile denemezdi, içinde açık büfe olan minik bir binanın etrafındaki masalardı. İçeri girip çalışanlara selam verdik.

"Seni dondurma yemeye getirdim," dedim sırıtarak. Antalya'nın en güzel dondurma büfesi buradaydı, her şeyi de kendin koyduğun için istediğin kadar alabiliyordun.

"Çocuk gibisin," dedi başını iki yana sallayarak, ama gülümsemesini saklamak için başını çevirdiği gözümden kaçmamıştı. Bunun bir rüya olmaması için dua ediyordum sadece, şu anın kum taneleri gibi parmaklarımın arasından kayıp gitmemesi için. Daha önce bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum çünkü.

"Siparişini vermezsen ben yapmaya başlayacağım."

Omuz silkti. "Aslında senin zevkini görmek isterim."

Bir top karamellinin üstüne bir top naneli koyduktan sonra üstüne çikolata sosunu boca ettim ve renkli şekerlere batırdım. Aras bana dehşetle bakıyordu. "Bunu yersem şeker komasına girerim."

Sırıttım. "Denemeden bilemezsin."

Aynısından kendime de yaptım ve denize en yakın masaya geçtik. Dondurmalarımızı yerken bir yandan da konuşmaya daldık. En sonunda, Aras'ın çalan telefonu bizi susturdu.

"Efendim? Dışarıdayım. Ne olacak, erken daha. Beni mi görmeye geldi sanki? Of, tamam. Tamam anne, geliyorum. Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra bana döndü. "Saat yedi olmuş."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Kaç saat geçtiğinin cidden farkında değildim.

"Eve mi gitmen gerekiyor?"

Başını olumlu anlamda salladı.

"Seni eve bırakmamı ister misin?"

"Ailem bizi beraber görürse pek memnun olmayabilir."

"Peki, tamam."

Kafeden çıkıp yollarımızın ayrıldığı yere kadar beraber yürüdük. Etrafa bir baktıktan sonra dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdum.

"Yarın görüşürüz."

"Görüşürüz."

Dönüp giderken bir an arkasından baktım. O insanların yanına dönüyor olmasından hiç memnun değildim. Bir an önce bir çözüm yolu bulsam iyi olacaktı.

Kıvırcık || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin