Sınıfa girdiğimde Harry’yi tek başına otururken gördüm. Hiç istifimi bozmadan sırama doğru ilerlemeye başladım. Daha yeni taktığım kulaklıklarını çıkarıp bana döndü. Bir şey demeden yana kaydı ve oturmam için bana yer verdi.
‘’Günaydın.’’ Diye mırıldanıp sıraya oturdum.
‘’Günaydın.’’ Kulaklıklarını tekrar takacakken konuştum.
‘’Sen hep böyle misin?’’ soran gözerle bana bakınca devam ettim. ‘’Yan bu kadar… soğuk?’’ derin bir nefes çekerek bana döndü.
‘’Sen de hep bu kadar geveze misin?’’ sinirle ağzımı açmıştım ki ani bir hareketle kulaklıklarını tekrar kulağına taktı. Çenemi sıkarak gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım. Ondan ciddi anlamda nefret ediyordum. Kendini beğenmiş aptalın tekiydi!
Önüme dönerek ellerimi sıranın üstüne yerleştirdim ve parmaklarımla oynayarak sakinleşmeye çalıştım. Bu her zaman işe yarardı.
***
İngiliz edebiyatı dersinden sonra lavaboya gitmek için sınıftan çıktım. Bugün Harry’de sıra dışı herhangi ir şeye rastlamamıştım. Ne bir mesajlaşma, ne de bir konuşma. Anormal olan hiçbir şey yoktu. İşimi halledip ellerimi yıkadım ve lavabodan çıktım. Sınıfa gidecekken yan taraftan gelen fısıldamayla yerimde kalakaldım. Bizim okulun duvarlarının bazıları girintili çıkıntılıydı ve fısıldama da o kısımların birinden geliyordu. Ve üstelik bu her ne kadar bir fısıldama olsa da Harry olduğunu anlamıştım. Dikkatli olan iri için, çoğu kişinin aksine boğuk İngiliz aksanından bile bunu anlamak mümkündü. Sınıfa girmek yerine oraya daha yakın bir yere geçerek dinlemeye başladım.
‘’Şimdi gelemem, bir ders sonra öğle arası var. O zaman gelebilirim.’’
‘’Hayır, sadece dikkat çekmek istemiyorum.’’
‘’Tamam, her neyse. Eski depoda m?’’
‘’Bir saat sonra oradayım.’’ Fısıldamalar kesildiğinde aceleyle sınıfa girdim ve sırama oturdum. Kiminle buluşacaktı? Daha doğrusu neden dikkat çekmemesi gerekiyordu? Bir şeyler karıştırdığı aşikardı ama sorun bunun ne olduğuydu. Yanıma birisinin oturmasıyla düşüncelerimden ayrılıp yerimden sıçradım.
‘’Benden bu kadar korkmana gerek yok.’’ Yan tarafa döndüğümde sırıtarak bana bakan Harry’yi gördüm. Her ne kadar ona ‘Emin misin?’ demek istesem de bu saçma fikri geri itip sadece yapmacık bir gülümsemeyle yetindim.
Öğle arasının geldiğini belirten zilin çalmasıyla Harry yerinden fırladı. Birkaç saniye bekledikten sonra ben de daha yavaş adımlarla onun arkasından sınıftan çıktım. Aramızda birkaç kişi bırakarak onu takip ediyordum. Sonunda bahçeye çıktığımızda beklemeden siyah Range Rover’ına bindi. Neredeyse koşarak okuldan çıktım ve bir taksi gelmesi için dua etmeye başladım. Şanslı günüm olsa gerek birkaç saniye sonra bir taksi buldum ve hiç vakit kaybetmeden taksiye bindim. Görüş açıma giren Range Rover’ı işaret ettim ve nefes nefese konuştum.
‘’Şu öndeki siyah arabayı takip edelim.’’ Şoför kafasını olumu anlamda sallayarak arabayı takip etmeye başladı.
‘’Arada birkaç araba bırakırsak harika olur.’’ Diyerek şoförü yönlendirdim. Biraz daha yavaşlayıp araya iki arabanın girmesine izin verdi.
Yaklaşık on dakika sonra Range Rover durdu ve Harry inip arabayı kilitledi. Cüzdanımdan parayı çıkarıp şoföre uzattım ve beklemesini söyleyerek taksiden indim. Harry bir ara sokağa girip görüş alanımdan çıktığında adımlarımı hızlandırıp o ara sokağa girdim. Burası az önceki caddenin aksine çok daha ıssız ve terk edilmiş gibiydi. İçimden bir ürpertinin geçmesine engel olamadım. Açıkçası biraz korkmuştum ama buna fazla takılmamaya çalışarak Harry’yi takip etmeye devam ettim. Yol ikiye ayrılmıştı. Sola sapıp yürüme devam etti. Ona belli etmemek için bayağı bir geride duruyordum. Çünkü burada arkasın saklanabileceğim herhangi biri yoktu. Bir süre sonra yol bitti ve karşıda büyük demir bir kapı belirdi. Kapının yanında bir adam duruyordu. Baştan aşağı siyah giyimli, bizim yaşlarımızda ve oldukça yakışıklıydı. Burada fazla seçemesem de fit bir görünümü var gibi görünüyordu. Harry, hızlı adımlarla adamın yanına gidince ben de en yakındaki çöp konteynırının arkasına sindim.
‘’Ne oldu? Neden buraya çağırdın?’’
‘’Luke’un adamlarından birini bulduk. İçeride. Ama konuşmuyor.’’ Harry, sıkıntıyla nefes verdikten sonra başını salladı ve demir kapıya vurarak açılmasını bekledi. Biraz sonra kapı gıcırtıyla açılınca Harry ve ismini bilmediğim kişi depoya girdiler. Konteynırın arkasından çıkıp depoya daha yakın bir yer aradım. Birkaç siyah araba arka arkaya dizilmişti. Depoya en yakında duran arabanın arkasına saklandım. Kapı açık olduğundan rahatlıkla içeride ne yaptıklarını görebiliyordum. Ama bir sorun vardı. Kapının başında bekleyen iki ızbandut gibi adam çevreyi gözlüyordu ve herhangi birine yakalanırsam sonumun pek iyi bitmeyeceğine emindim. Ama neyse ki iki adam da bu tarafa doğru bakmıyordu. Daha çok sokağın başına bakıyorlardı. Bundan yararlanarak başımı hafifçe kaldırıp depoya dikkat kesildim. Ayakları ve elleri bağlı, ağzı bantlı bir adam yerde yatıyordu. Onun başında bekleyen iri cüsseli beş adam sıraya dilmiş duruyordu. Hepsinin baktığı yönü izlediğimde Harry’ye baktıklarını fark ettim. Harry onlara kafasıyla bir işaret yapınca iki adam yerdeki adamın kollarından tutup sertçe ayağa kaldırdı. Bir tanesi hızla ağzındaki bantı çekince adam, canının yandığına dair garip bir ses çıkardı. Harry, adama yaklaşıp bir adım önünde durdu.
‘’Konuş.’’ Adamdan ses çıkmayınca Harry sadistçe güldü ve acımadan yumruğunu adamın suratına geçirdi. Adamın suratı ani bir hareketle yana giderken kollarından tutan adamlar onu düşmemesi için daha sıkı kavradı. Çığlığı basmamak için aceleyle ellerimi ağzıma kapattım.
‘’Konuşacak mısın? Devam edelim mi? Bana ikisi de uyar. Zevk aldığım ortada.’’ Adam tekrar bir şey demeyince gözlerimi yumdum. Gerçekten başka bir sahneye daha tanık olamayacakmışım gibi geliyordu. Ama ne yazık ki göz kapaklarım bana ihanet ederek açıldı ve tekrar onlara bakmaya başladım
‘’Pekala, sen bilirsin.’’ Harry, sağ dizini kırıp adamın hayalarına geçirince adamdan bu sefer iki misli daha büyük bir feryat koptu. Harry, kafasıyla iki adama işaret verince adamlar tuttukları adamı bıraktı ve adam yere yığıldı. Harry tekmelerini adamın karnına ve hayalarına indirirken adam bağırıyordu. Harry tekme atmayı bitirince adam öksürdü ve ağzından kan çıktı. Zaten yumruğun etkisiyle burnu ve kaşı kanayan adamın suratı bir de tükürdüğü kanlar yüzünden kan oldu. Harry son kez adamın üstüne yürüyüp suratına tekmeyi geçirince ağzımın üstüne kapattığım elimi ısırdım. Atık adamın yüzü kandan görünmüyordu. Burnu kanıyordu, kaş ve dudağı patlamış ve kan içinceydi. Tükürdüğü kanlar yüzünden ağzı da kan olmuştu ve ciddi anlamda yüzünde kan olmayan tek bir yer bile yoktu. Harry bir kez daha konuştuğunda sesinden ne kadar sinirli olduğu belli oluyordu. Gözlerine bakmasam da alev fışkırdığına yemin edebilirdim.
‘’Son kez soruyorum. Kimin. Adamısın. Konuş.’’ Adam yine konuşmayınca Harry yanındaki adamlardan birinin elindeki silahı aldı ve tetiği çekip yerdeki adama doğrulttu. Gözlerim genişlerken sertçe yutkunarak Harry’ye baktım. O silahı gerçekten ateşlemeyecekti değil mi?
Yerdeki adam zorla konuşmaya çalıştı.
‘’Konuşursam. Beni… Öldürür.’’ Harry güldü.
‘’Konuşmazsan da öleceksin aptal herif.’’ Harry, elindeki silahı işaret ederek devam etti. ‘’Yerinde olsam acele ederdim.’’ Adam başını yavaşça olumsuz anlamda sallayınca Harry omuz silkti. ‘’Peki, sen bilirsin. Ben teklifimi yaptım.’’ Silahın patlama sesi depoda yankılanırken sıkıca gözlerimi yumup çığlımı içime hapsetmeye çalıştım. Bu bir şakaydı değil mi? Az önce o adamı gerçekten vurmamıştı? Sadece gözünü korkutmak için rastgele bir yere ateş etmişti? Kendimi buna inandırarak yavaşça gözlerimi araladığımda yüzleştiğim gerçekle tüm vücudum buz kesmişti. Sertçe yutkunup kuruyan dudaklarımı ıslattım. Transa girmiş gibi yerde kanlar içinde yatan adama bakıyordum. Onu öldürmüştü. Lanet olsun, bu nasıl bir soğukkanlılıktı böyle? Gözünü bile kırpmadan o tetiğe basmıştı. Öyle büyük bir şoktaydım ki gözümü bile kırpamıyordum. Alt dudağım zangır zangır titrerken yapabildiğim tek şey nefes alıp vermekti. İlk kez böyle bir şeye şahit olmuştum. İlk kez bir ceset görüyordum. Daha doğrusu… İlk kez bir katile bu kadar yaklaşmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DIFFERENT [DEVAM ETMEYECEK]
FanfictionKendi masumluğunda hayatını süren bir kız... Ve masumluğun karanlıkla kaplanmış hali bir erkek, bir katil. O kadar farklılar ki... Bir o kadar da aynı. "Ben bir bataklığım, sen ise dal parçası. Ve sadece üç yol var. Eğer o dal parçası beni bataklıkt...