Hiç durmadan çalan aptal alarmımla yerimde sıçrayarak uyandım ve ışık hızıyla alarmı kapattım. Belimde hissettiğim eller ve ensemde hissettiğim burunla bir an duraksasam da bu kişinin Harry olduğunu anlamam uzun sürmedi. Hafifçe yerimde kıpırdandığımda hiçbir tepki vermeyince biraz daha kıpırdanarak ona döndüm ve hafifçe kolundan sarsarak ''Harry.'' diye mırıldandım. Birkaç mırıldanma ve sonuç yine başarısız. Bir kez daha aynısını yapınca beni biraz daha kendine çekti. Bu hareketiyle burunlarımız birbirine değecek kadar birbirimize yakınlaşmış olduk ve benim acil olarak onu uyandırmam gerekiyordu. Bu sefer kolunu çimdikleyerek adını daha yüksek sesle bağırdığımda irkilerek uyandı ve şaşkın gözlerle bana baktı. Tamam, belki biraz abartmış olabilirim ama ne yapayım? Uykusu çok derin.
''Okul.'' diye mırıldandığımda oflayarak gözlerini kapattı.
''Umurumda değil. Uykum var.'' Her zaman bu kadar umursamaz olmak zorunda mıydı?
''İyi. Ben kalkıyorum. Ne yaparsan yap.'' diye mırıldanıp zorlukla da olsa kolları arasından çıktım ve yatakta onu yalnız başına bırakıp lavaboya girdim.
Rutin işerimi halledip odama geri dödüğümde Harry'yi aynı pozisyonda buldum ve bunu umursamayark gardrobumdan siyah taytımla baskılı beyaz tişörtümü aldım. Yataktaki kıpırdanmalarla o tarafa dödüğümde Harry'nin yüzüstü bir şekilde bu tarafa dönük yattığını gördüm. Hafif horultular çıkararak uyuyordu ve o uyuduğu için sanırım burada giyinmem sorun olmazdı. Elimdekileri yatağın boş tarafına bırakarak üstümü ve altımı sırasıyla çıkardım. Tam kıyafetlerimi alıyordum ki Harry birden gözlerini açıp sırıtarak vücudumu süzdü. Çığlık atıp kıyafetlerimi önümde tuttum.
''Ya sen uyumuyor muydun?!'' Kafasını iki yana sallayarak bakışlarını sonunda(!) gözlerimde sabitleyebildi.
''Arkanı dön.''
''I-ıh.'' diyerek kafasını olumsuz anlamda sallayınca sinirle lavaboya girdim ve üstümü giyinip çıktım. Çıktığımda Harry de pantolonunu giyinmiş, tişörtünü başından geçiriyordu. Ah, o kasları...
Kendine gel kızım!
Gözlerimi ondan kaçırarak yerde duran çantamı alıp odadan çıktım ve aşağı indim. Birkaç saniye sonra Harry de yanıma ulaştığında evden çıktık ve onun arabasına doğru yürüdük. Pekala, yürümek istemiyordum. Özellikle de karşımda bir Range Rover dururken. Anahtarı çıkarıp kilidi açtığında beklemeden ön koltuğa kuruldum ve onun da oturmasını bekledim. Koltuğuna yerleşince bir şey demeden arabayı çalıştı ve okula sürmeye başladı.
***
Dikkatimi verdiğim kitaptan Melanie'nin sesiyle ayrıldım ve bakışlarımı ona çevirdim.
''Bak bak bak. Bizim suskun kızımız duvarlarını yıkıyor demek?'' Boş gözlerle ona bakarken ellerini sırama koyup bana doğru eğildi ve böylelikle kalçalarını zor kapatan eteğinin daha da açılmasını sağlayarak arkasında duran son derece azmış erkeklere görsel bir şölen sunmuş oldu. Ama görünen o ki, o bundan rahatsız olmuyordu. Sürtük işte ne yaparsın...
''Ne istiyorsun?''
''Bugün seni şu yeni çocuğun arabasından inerken gördüm.'' Dudaklarını birbirine bastırıp alayla başını olumsuz anlamda salladı. ''Belki de onun evine gidip onunla yatmışsındır? Kutsal bakiremiz, sürtüklük yolunda emin adımlarla ilerliyor sanırım.''
Melanie'den bu lafları duymaya o kadar çok alışmıştım ki artık takmıyordum bile. 10. sınıfta deli gibi peşinden koştuğu Evan bana çıkma teklifi ettiğinden beri bana karşı içinde hep bir nefret büyütmüştü ve en az haftada bir kez bu nefretini kusuyordu. Dediğim gibi, sürtük işte ne yaparsın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DIFFERENT [DEVAM ETMEYECEK]
FanfictionKendi masumluğunda hayatını süren bir kız... Ve masumluğun karanlıkla kaplanmış hali bir erkek, bir katil. O kadar farklılar ki... Bir o kadar da aynı. "Ben bir bataklığım, sen ise dal parçası. Ve sadece üç yol var. Eğer o dal parçası beni bataklıkt...