‘’Cesedi yok edin.’’ Harry’nin buz gibi sesiyle kapıda gözcülük yapan iki koruma içeriye girdi ve ben de bu fırsattan yararlanarak yavaşça saklandığım yerden çıktım. Beni duymamaları için dua ediyordum ve bu yüzden bırakın ses çıkarmayı, nefes dahi almıyordum. İlk saklandığım yer olan çöp konteynırının arkasına kadar ilerlemeyi başarmıştım. Buradan sonrası kolaydı çünkü deponun dışında kimse yoktu. Bu da demek oluyor ki beni görebilecek kimse de yoktu. Yine de işimi sağlama alıp sessiz ve hızlı adımlarla saklandığım yerden uzaklaşarak köşeyi döndüm. Artık beni görmeleri imkansızdı ve ben bir an önce buradan uzaklaşmak istiyordum. Şu ana hiç koşmadığım kadar hızlı koşup sokaktan çıktım ve caddeye girdim. Taksi, hala bıraktığım yerdeydi. Hızımı biraz daha düşürerek taksiye koştum ve seri hareketlerle kapıyı açıp bindim. Şoföre evimin adresini verip kafamı cama yasladım ve girdiğim şoktan kurtulmaya çalıştım. Ama takdir edersiniz ki, gözünüzün önünde bir cinayet işlense girdiğiniz şoktan bu kadar çabuk çıkamazsınız.
Şoförün sesini duymamla irkilip yerimde zıpladım. Ücreti ödeyip taksiden indim ve evin kapısına doğru ilerleyip zile bastım. Bir kere daha ve bir kere daha bastım ama sonuç değişmemişti. Kapıyı açan olmadı. Çantamdan anaht- Ah, harika! Gerçekten harika! Çantamı okulda bırakmıştım. Kendime bir küfür mırıldanarak büyük saksının içindeki yedek anahtarları çıkarıp sağ elime aldım ve kilide sokmaya çalıştım. Dediğim gibi, sadece çalıştım. Başarılı olamadım. Çünkü ellerim öyle bir titriyordu ki bırakın anahtarı o deliğe sokmayı, elimde bile zor tutuyordum. Bilmem kaçıncı denemeden sonra sonunda kilide sokup çevirdim ve kapıyı iterek açtım. Eve girer girmez kapıyı üç kez kilitleyip anahtarları portmantoya bırakıp salondaki koltuklardan birine oturdum. Delirmek üzereydim. Ciddi anlamda delirmek üzereydim. Daha düne kadar hayatında hiç aksiyon olmamasından şikayetçi olan ben, şu iki günü başa sarmak için bir mucize arıyordum. Dirseklerimi dizlerime dayayıp ellerimi başıma koydum. Berbat haldeydim. Bir duşa ihtiyacım vardı. Zorlukla ayağa kalkıp merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden çıkınca odamın kapısını açıp çantamı gelişi güzel bir şekilde bir yere fırlatıp dolabımın karşısına geçtim. Bantla dolabın kapağına tutuşturulmuş olan not dikkatimi çekince kaşlarımı çatarak okudum.
‘’Acil bir işim çıktı tatlım. Yarın akşama kadar gelmiş olurum. Dolapta yemek var. Seni seviyorum… -Anna’’
‘’Bir bu eksikti.’’ Diye mırıldanıp notu çıkardım ve buruşturup çöpe fırlattım. Yavaş adımlarla banyoya girip kendimi küvete attım. Kısa bir duşun ardından havluya sarınıp banyodan çıktım ve dolabımdan bol eşofman altımla sporcu atletimi çıkardım. İç çamaşırlarımı üstüme geçirdikten sonra çıkarmış olduğum kıyafetleri de giyinerek saçıma havluyu sardım ve yatağıma oturdum. Aklıma gelen şeyle komodinimdeki laptopumu alıp sırtımı yatak başlığına dayayarak ayaklarımı uzattım. Laptopu kucağıma koyarak açılmasını bekledim. Açılınca hala biraz titremekte olan parmaklarımı hareket ettirip Google’a girdim. Arama yerine basıp ‘Harry Styles’ yazdım. Karşıma arama sonuçları çıkarken kalbim deli gibi atıyordu. Titrek bir nefes çekip çıkan sonuçlara göz gezdirdim. Birkaç saçma başlığın dışında neredeyse bütün sonuçlar aynıydı. Aralarından birine basıp sayfanın açılmasını bekledim. Saniyeler saat gibi geliyordu ve sayfanın açılması benim için neredeyse bir ömür sürdü. Sonunda sayfa tamamen yüklendiğinde karşıma çıkan makaleyi okumaya başladım.
‘’David Hopkings Lisesi’nde Cinayet!
David Hopkings Lisesi dördüncü sınıf öğrencisi Austin Fray, okulun zemin katında ölü bulundu. Öğlen saatlerinde nöbetçi öğretmen tarafından bulunan Fray, karnından ve bacağından aldığı bıçak darbeleriyle kanlar içinde yerde bulunurken bu olaydan sorumlu şahıs hala bulunamadı. Cinayetle alakalı dört öğrencinin ifadesi alındı. Tom Howard, Joe Brant ve Lucianna Damons ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Harry Styles ise ifadesi alınmasına rağmen baş şüpheli olarak gözaltında tutuluyor.’’
Sayfadan çıkarak diğer sonuçlara göz gezdirdim. Neredeyse hepsi aynı şeyden bahsediyordu. Biraz daha aşağılara indiğimde farklı bir haber daha gördüm. Ona tıklayıp sayfanın açılmasını bekledim.
‘’Harry Styles Serbest Bırakıldı
David Hopkings Lisesi dördüncü sınıf öğencisi Harry Styles, Austin Fray cinayetiyle ilgili soruşturma sonucu bir süre gözaltında tutulduktan sonra suçsuz olduğu anlaşıldı ve serbest bırakıldı. Konuyla hiçbir ilgisinin olmadığını savunan Styles, ‘Austin’le aram iyi değildi. Ama hiçbir zaman onu öldürmeye kalkacak kadar olayımız olmadı. Onu ben öldürmedim.’ Açıklamasını yaptıktan iki saat sonra cinayeti işleyen şahıs karakola gelip teslim oldu. Cinayet zanlısına tutuklama kararlı çıkarken, Styles serbest bırakıldı.’’
Makaleyi bitirdiğimde diğer sonuçlara bakmadan sayfayı kapattım ve laptopu kapatıp komodinime geri bıraktım. Sırt üstü yatıp boş tavana baktım. Beynimin içinde o kadar çok düşünce vardı ki… Hepsi de iki kelimeyle alakalıydı. Harry Styles. Öncelikle bizim okula gelmesinin başlıca bir sebebi var mıydı? Cinayeti işlemediğine göre oklundan neden atılmıştı? Gerçi ben onun suçlu olduğuna inanıyordum. O zaman kim gidip teslim olmuştu? Neden onun yerine hapse girip hayatını mahvetmişti? Bu kadar sorunun içinde aklımı en çok kurcalayan soru ise Harry neden bu insanları öldürmüştü? Telefonumdan gelen melodiyle bakışlarımı tavandan ayırıp telefonumu elime alıp açtım.
‘’Efendim?’’ diğer taraftan gelen heyecanlı ve yüksek çıkan sesle yerimde zıpladım.
‘’Ne yaptın?’’
‘’Neyi ne yaptım?’’
‘’Şu gizemli çocuk vardı ya hani. Bir şeyler buldun mu?’’ Ona söylese miydim?
‘’Sanırım.’’
‘’Ne demek sanırım. Ne buldun?’’ Derin bir nefes aldım
‘’Buraya gelebilir misin? Bugün?’’
‘’Üzgünüm. Ama yarın gelirim. Telefondan anlatılamayacak bir şey mi?’’
‘’Evet. O zaman yarın akşam görüşürüz. Görüşürüz Charlie.’’
‘’Görüşürüz.’’ Telefonu cebime sıkıştırıp yataktan kalktım ve aşağı indim. Karnım gurulduyordu ve bir an önce yemek yemeliydim. Mutfağa ilerleyip buz dolabının kapağını açıp ne yemek olduğuna baktım. Çorba ve makarna. Çorbayı çıkarıp mikrodalgada ısıttım ve tabağa koydum. Çorbamı alıp oturma odasına geçiyordum ki çalan kapıyla yönümü değiştirip kapıya doğru ilerledim. Kim gelmiş olabilirdi? Belki de Anna’nın işi erken bitmişti? Çok çok erken? Olamaz mı? Peki…
Kapının kilitlerini açıp kolunu çevirdim ve yavaşça açtım. Karşımda kimseyi göremeyince kaşığı çorbama daldırıp ağzıma götürdüm. Belki de Anna arabasında bir şey unutmuş ve onu almaya gitmiştir diye düşünüp beklemeye ve yavaş yavaş çorbamı içmeye başladım. Çocukken yaptığım gibi çorbanın soğumasını kolaylaştırmak için bir kaşık dolusu ağzıma götürüp yanaklarımı şişirip çorbayı ağzımda bekletiyordum ki karşımda beliren kişiyle ağzımdaki çorbayı püskürtmem bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DIFFERENT [DEVAM ETMEYECEK]
FanfictionKendi masumluğunda hayatını süren bir kız... Ve masumluğun karanlıkla kaplanmış hali bir erkek, bir katil. O kadar farklılar ki... Bir o kadar da aynı. "Ben bir bataklığım, sen ise dal parçası. Ve sadece üç yol var. Eğer o dal parçası beni bataklıkt...