''Hala herhangi bir telefon gelmedi mi?'' Sıkıntıyla nefes verip yastığıma iyice gömüldüm ve telefonumu daha sıkı kavradım.
''Hayır. En ufak bir şey bile yok. Sanki onu gördüğümü anlamış gibi dikkatli davranıyor.''
''Ne yapacağız? Neredeyse üç haftadır bekliyoruz. Yakında okullar kapanıyor ve bir daha onu görecek misin belli değil.''
''Daha iki ay var Charlie. Yeterli bir süre.'' Hattın diğer ucundan gelen oflama sesiyle gözlerimi kapattım. Tam üç haftadır Harry'yle ilgili hiç bir şey olmuyordu. Ne bir telefon konuşması, ne de depo. Hiç bir şey. Ve bu içten içe canımı sıkmaya başlamıştı. Çünkü aklımda dolanan düşünceler artık beni boğuyordu. Ya beni gördüyse? Belki de bu yüzden yanımdayken normal davranıyordur. Bilmiyorum. Lanet olsun ki hiç bir şey bilmiyorum.
''Kapatmalıyım. Yarın ararım. Hoşçakal Bella.''
''Hoşçakal.'' diye mırıldanıp telefonu kapattım ve yanıma bir yere fırlattım. Tam o sırada gelen mesaj sesiyle telefonu elime geri alıp ekran kilidini açtım.
''Her şeye burnunu sokma prenses. Yoksa başına kötü şeyler gelebilir... ;) xX''
Kalp atışlarım birden fırlarken hızla etrafıma bakmamla camın orada bir gölge görmem bir oldu. Yerimde donakalırken bakışlarım camdan ayrılmıyordu. Camı telefonla konuşmadan önce hafif aralık bırakmıştım ama şimdi neredeyse sonuna kadar açıktı ve perdeler uçuşuyordu. Seri hareketlerle komodinimde duran cam çevreveyi alarak titreye bacaklarımı zorlayıp camın yanına ilerlemeye başladım.
''Ki-kim var o-orada?'' Sesimdeki korku elle tutulur bir şekilde ortadaydı ama şuan gerçekten bunu düşünmek, yapabileceğim en aptalca şey olurdu.
''K-kim var?'' Birkaç yaprak hışırdama sesi gelince pencereye biraz daha hızlı yaklaştım. Tam pencerenin önüne gelmiştim ki ağaçtan inen siyah bir silüet görünce sertçe yutkundum. Koşar adımlarla uzaklaşırken bir elimde telefon, diğer elimde çerçeveyle onun arkasından bakıyordum. Sokaktan başka bir yöne saparken beni sorularımla yalnız bıraktı. Kendime gelip hızla pencereyi ve perdeleri kapattım. Elimdekileri komodine bırakıp yatağa oturdum ve başımı ellerimin arasına alıp düşünmeye çalıştım. O Harry miydi? Hayır, Harry ondan daha yapılı ve uzundu. Onun olması imkansızdı. Peki o zaman kim? Telefonuma gelen mesajla bakışlarımı korkuyla o yöne çevirdim.
''Kim var diye gelebildiğine hayret ettim. Anlaşılan bizim küçük Bella'mız bayağı cesaretli ha? Ah, bu arada... Çerçeve kesinlikle iyi bir seçim değil bebeğim. En azından bir vazo daha iyi bir seçenek olabilirdi. Kendini daha iyi koruyabileceğin bir şey. Kendini korumak demişken... Dediklerimde ciddiyim. Uzak dur. Yoksa sonuçlarına katlanırsın. Bu güzelliğe yazık etmek istemeyiz değil mi? xX''
Nabzım deli gibi atarken titreyen ellerimi ekranda gezdirdim. Öğrenmeliydim. Harry olup olmadığını öğrenmeliydim. Rehberden Harry'yi bulup aradım. Çaldı, çaldı, çaldı ve çaldı. Ama açan olmadı. Tam kapatıyordum ki telefonun açılma sesiyle duraksadım ve sesimi toparladım.
''H-harry?''
''Bella?'' Sesinden şaşkın olduğu belli oluyordu ama asıl dikket etmem gerek bu değildi. Arka planda yüksek seste müzik sesi vardı. Anladığım kadarıyla bardaydı ve buraya en yakındaki bar bir saat uzaklıktaydı. Yani yaklaşık on dakikada oraya varması imkansızdı. Bu da demek oluyordu ki o kişi her kimse, Harry değildi. Ve bu düşünce tüylerimi ürpertip dehşete düşmeme sebep oldu. O değilse kimdi?
''Bella? Bir şey mi oldu?''
''Ha-hayır.'' Titreyen ve donuk çıkan sesime aldırmadım. Çünkü yerimde kim olsa sesi bu şekilde çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DIFFERENT [DEVAM ETMEYECEK]
FanfictionKendi masumluğunda hayatını süren bir kız... Ve masumluğun karanlıkla kaplanmış hali bir erkek, bir katil. O kadar farklılar ki... Bir o kadar da aynı. "Ben bir bataklığım, sen ise dal parçası. Ve sadece üç yol var. Eğer o dal parçası beni bataklıkt...