Fırtına

1.8K 175 107
                                    

Düşmek ve ikisini yemek serbesttir.

Magnus:

Sabah birtakım seslerle uyanmıştım. Bir kadını gördüm sonra bir çığlık duydum ve yerimden sıçrayarak kalktım.

"Sen kimsin ve burada ne arıyorsun?"

"Be... ben..." ne diyeceğimi bilememiştim.

"Hırsız mısın sen?"

"Ben sadece..."

"Anne o Magnus." Diyen bir sesle Alec'e döndüm. "Onunla dün tanıştım."

"Ve onu eve mi aldın?"

"Açtı ve kimsesi yokmuş. Sen her zaman insanlara yardım etmemi söylerdin ben de öyle yaptım."

"Senin ailen yok mu?" Dedi kadın bana dönerek.

"Hayır yok."

"Ama burada kalamazsın sen."

"Bugün gideceğim zaten." Dedim yataktan kalkarak. Kadın beni süzdü bir süre.

"O çok cılız." Yüzünde üzgün bir ifade vardı. "Nereye gideceksin ki sen?"

"Ben bulurum gidecek bir yer, her zaman buldum."

"Fırtına var dışarıda, bu havada gidersen iyi olmaz."

"Fırtına geçene kadar kalsa olmaz mı anne?"

"Bilmiyorum tatlım, babana sormam gerekiyor ama şimdilik burada kalsın. Ben birazdan dönerim."

Annesi merdivenlerden inerken Alec hızlıca yanıma oturdu.

"İzin verecekler eminim."

"Nasıl bu kadar emin olabilirsin?"

"Çünkü annem çok iyi birisidir ve babam da öyledir. Seni göndermezler."

Elini uzatıp elimin üstüne koydu destek verircesine. Ona içten olmasına özen gösterdiğim bir gülümseme yolladım.

Benim ne olduğumu bilseler asla burada kalmama izin vermezlerdi ama onlara söylemeyecektim çünkü burada kalmak istiyordum.

Alec'le kalmak istiyordum.

...

Alec'in ailesi birkaç günümü burada geçirmemi kabul etmişlerdi ve ben de bu yüzden aşağı kata inmiştim.

Alec onunla aynı odada kalabileceğimi söylemişti.

Bir de kız kardeşi vardı, ismi Isabelle. Sanırım benden 3-4 yaş küçüktü.

"Ellerinize sağlık efendim, yemekler cidden çok güzel olmuş." Dedim gülümseyerek. Uzun zamandır bu denli güzel ev yemeği yememiştim.

"Afiyet olsun, beğenmene sevindim."

"Anne... Magnus'la odama gidebilir miyiz artık?" Alec bunu dediğinde annesi birkaç saniye bizi süzdü.

"Gidin bakalım. Ama geç olmadan uyuyacaksınız anlaşıldı mı?"

İkimiz de kafamızı olumlu anlamda sallayıp masadan kalktık ve hızlıca Alec'in odasına ilerledik.

"Magnus bak sana ne göstereceğim."

Beni bileğimden tutup yatağına çekti ve sonrasında yatağının altından çıkardığı büyükçe bir kutuyu bana doğru uzattı.

"Taş koleksiyonu yapıyorum. Güzel bulduğum taşları toplamayı çok seviyorum çünkü."

Kutuyu açıp bir süre taşları inceledim. İçlerinde parlak ve güzel taşlar da vardı.

"Gerçekten çok güzeller." Dedim taşlarda parmağımı dolaştırıp.

"Evet öyleler. Ellerinde de çok güzel durdular bence." Dediğinde utanmış bir halde ellerime baktım. Neden utanmıştım ki?

Taşı yerine koyup "Benim uykum geldi." Diyerek hızlıca yatağa uzandım.

"Hey! Bir şeyler daha gösterecektim sana."

"Yarın sabah gösterirsin, şu an uykum var." Dediğimde arkadan üstüme eğildi ve yüzüme baktı.

"Sen hasta mı oldun? Yüzün al al olmuş."

Eliyle alnıma dokundu ve ateşim var mı diye kontrol etti. Ben o sıra daha da kızarmıştım.

"Hayır hasta değilim sadece yorgunum." Dedim yatağa daha çok sinerek.

"Tamam uyuyalım o zaman." Deyip üstüme örtüyü örttü ve sonrasında yanıma uzandı. "İyi geceler Magnus."

"İyi geceler Alexander."

....

It's a Long StoryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin