Alec'in doğum günü.
12 Eylül 1628
Alec:
Yaklaşık bir aydır Magnus demirci dükkanında çalışıyordu.
Bazen o kadar yorgun eve geliyordu ki yorgunluktan uyuyamıyordu.
Mesela dün gece... eve gelmemişti ve bugün doğum günümdü.
Büyük ihtimalle doğum günüm olduğunu unutmuştu.
"Anne." Diyerek içeriye girdim hızlıca. "Magnus gelmedi mi?"
"Hayır tatlım gelmedi. Otur masaya da kahvaltı yapalım. Sonra da doğum günü pastanı hazırlamaya koyulacağım."
"Magnus doğum günümü unutmuş olabilir mi?"
"Tatlım, o bu aralar çok yoğun çalışıyor, mazur gör onu birazcık." Dediğinde yüzüm asıldı. "Hadi kahvaltına devam et."
"Aç değilim." Deyip yemeği yavaşça öne doğru ittim. O sırada Mags ayaklarımın dibine dolanıp miyavlamaya başlayınca onu kucağıma alıp hızlıca odama gitmiştim.
"Mags." Dedim yatağıma uzanarak. "Sence Magnus benim doğum günümü unutmuş mudur?"
"Miyaaav"
"Bence de unutmamıştır. Ama o zaman dün gece niye gelmedi? Yani gelmesi gerekiyordu."
Mags yüzünü boynuma doğru çıkarıp boyun girintime başını koyduğunda yüzümü çevirip onu öpmüştüm.
"En azından doğum günümde sen yanımdasın."
...
Öylece yatakta, boynumda kedimle uyumuştum. Sonrasında küçük bir sarsıntı ile uyandım.
Gözlerimi açınca Magnus'un gözleri ile karşılaşmayı beklemiyordum.
"Sonunda uyandın uykucu." Deyip gülümsedi ve hala boynuma gömülü halde duran kediyi yavaşça eline alıp yere bıraktı.
"Sen ne ara geldin?"
"Daha yeni geldim. Peter ile bir anlaşma yaptık. Dün bütün gece işleri çalışıp hallettim. Bu sayede bugün bütün gün izinliyim ve senin doğum gününü seninle geçireceğim."
"Unutmamışsın." Dedim gülerek.
"Ne? Sence böyle bir günü unutur muyum? Sana bir hediyem bile var ama dışarıya çıkalım önce."
Beni elimden çekip hızlıca ayağa kaldırdı.
"Merak ettim hediyemi."
"Sabırlı ol biraz. İlk paramı aldım biliyor musun? Yarısını babama verdim ve diğer yarısını da kendime aldım. Sana vereceğim hediye için kullandım birazını ve bu cidden iyi hissettirdi."
Anneme dışarıya çıkacağımızı söyleyip Isabelle peşimize takılmadan evden kaçmıştık. Evin biraz ilerisine kurduğumuz ve iki kişinin rahatça binebildiği salıncağa gidip hızlıca salıncağa oturduk. Yönlerimiz ters şekilde oturmuştuk ve hafif hafif ayaklarımız ile salıncağı sallıyorduk.
"Hediyemi verecek misin artık?" Dedim sabırsız bir şekilde konuşarak."
"Gözlerini kapat."
"Ama..." demiş olsam da itiraz etmeme izin vermedi ben de gözlerimi kapadım. Sonrasında boynumda bir soğukluk hissettim.
"Gözlerini açabilirsin." Dediğinde hızlıca gözlerimi açtım ve boynumda duran kolyeye baktım.
"Kendi ellerimle yaptım, dükkanda. Üstünde senin baş harflerin kazılı. Maliyet olarak pahalı bir şey değil ama fazlaca emek verdim."
Kolyeyi incelerken yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
"Bu cidden... mükemmel." Dedim Kolyeyi parmaklarım arasında gezdirerek.
"Ama kolyenin bir özelliği daha var." Dedi kolyeyi yavaşça elimden alıp kendi eline çekerken. Sonrasında yavaşça kolyeye beyaz bir duman şeklinde büyü üfledi ve kolyenin alt kısmında parlak yazılarla M.B harfleri belirdi. "Bunun anlamı, sen orada olmadığımı düşünsen bile ben orada olacağım demek." Dedi yavaşça kolyeyi okşayarak. Kolye tekrar eski haline döndüğünde Magnus'un gözleri beni buldu.
"Bu çok... anlamlı Magnus. Ben... teşekkür ederim."
Kolyeyi sıkıca tutup tişörtümün içine doğru sallandırdım.
"Kolyeye bakan kimse orada benim olduğumu bilmeyecek, tek sen bileceksin. Ve tek sen hissedeceksin."
"Bunun için kolyeye gerek yoktu. Ben bunu her zaman hissediyorum." Deyip kalbimi işaret ettim. "Tam buramda."
"Biliyorum." Dedi sakince salıncaktan kalkarken. "Seni sallamamı ister misin?"
"14 yaşındayım Magnus."
"Sallanmanın yaşı yoktur." diyerek salıncağı sakince itti. "İnsan bu şeyi her yaşta yaşamalı."
Salıncağın iplerini sıkıca tuttuğum zaman beni biraz daha hızlı sallamaya başlamıştı. Çok geçmeden salıncaktan indim ve sonrasında birlikte eve döndük.
Babam, annem ve kardeşim evde bizi bekliyorlardı. Isabelle yine pastayı parmaklamıştı.
"Üzgünüm abi." Dedi bana sevimli bir gülümseme atarak. "Ama pasta çok güzel görünüyordu."
"Önemli değil güzelim." Deyip ona sıkıca sarıldım. Sonrasında annem ve babam hediyemin odamda durduğunu söylediklerinde koşarak odama girmiştim.
Normalde ok ve yayımı babamla birlikte yapmıştık ama şu an yatağımın üstünde son zamanlarda kullanılan ok ve yay setlerinden birisi duruyordu.
"Siz ciddi olamazsınız!" Deyip hızlıca okları ve yayı elime alıp incelemeye başladım. "İkinizi de çok seviyorum." Deyip hızlıca kapıya koştum ve onların ikisine de sıkıca sarıldım.
"Biz de seni seviyoruz oğlum."
"Sanırım bu hayatımda geçirdiğim en güzel doğum günü."
...
Magnus'un hediyesine düştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Long Story
FanfictionPeki Magnus ve Alec küçük yaşta tanışmış olsa onları nasıl bir hikaye bekliyor olurdu?