Magnus:
Sabah Alec'le birlikte kahvaltıya inmiştik. Uzun zamandır masada sessizlik vardı.
Kimse konuşmuyordu ve ben durumun olumsuz olduğunu anlamıştım.
"Söylemenize gerek yok, gideceğimi biliyorum. Kendinizi zorlamayın."
"Hayır. Anne, baba! Magnus'un gitmesine izin mi vereceksiniz cidden?"
"Alec bak..."
"Eğer onun gitmesine izin verirseniz ikinizi de bir daha asla affetmem."
"Babanla konuştuk ve Magnus'un bir süre daha bizle kalmasına karar verdik. En azından onunla ne yapacağımızı bulana kadar."
Bir süre onların ciddi olup olmadığını anlamaya çalışmıştım. Cidden... cidden beni burada tutmak mı istiyorlardı?
"Bunu cidden istiyor musunuz?" Dedim sevinçli bir sesle. Alec de benim gibi gülüyordu.
"Evet öyle yapacağız." Dedi Maryse yüzümü okşarken. "Nedensizce sana ısındım ve ben altıncı hislerime güvenirim."
"Ben de sizin güveninizi boşa çıkarmayacağım efendim."
...
Birkaç gündür buradaydım ve havalar düzelmeye başlamıştı.
Alec bunu fırsat bilip bana ok konusunda ne kadar yetenekli olduğunu göstermek için ormana getirmişti ve şu an için çalıların arkasında durmuş, sessizce bir yaban domuzunu izliyorduk.
Tam bir şey diyeceğim sıra beni susturdu sonrasında okunu yayına geçirdi. Ama tam o an yaban domuzu görüş açımızdan çıkmıştı.
"Off, kaçtı işte." Deyip hüzünlü bir tonla konuşarak kendini yere atmıştı.
"Olsun, ben o atışı yapsan o yaban domuzunu vuracağına eminim."
"Tabii ki de vururdum, sen beni ne sandın?" Deyip kendinden emin bir şekilde konuştuğu zaman gülmüştüm.
"Belki başta hareketsiz şeylerle göstermelisin yeteneğini."
"Olabilir." Deyip oturur pozisyona geçti. "Hadi ağaçlara hedefler çizelim ve ben onları vurayım."
"Tamam öyle yapalım." Dediğimde ikimiz de ayaklandık ve birkaç renkli çiçek kullanarak ağaçlara hedefler çizdik.
"Çok merak ediyorum başla hadi."
"Tamam başlayacağım şimdi." Deyip hedeflerden uzaklaştı ve okunu yaya geçirdi tekrar. "Hangisinden başlayayım?"
Kalbimden.
Bekle? Az önce bunu söylemiş miydim?
Kendine gel Magnus, daha 11 yaşındasın.
Elimde değil o çok şeker.
Tamam ama yine de kendine gel.
"Magnus? Cevap verecek misin?"
"Şeyden başla... bilmiyorum hangisi sana daha uygunsa işte ondan başla."
Başını olumlu anlamda sallarken gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
Sonrasında Alec bir hedefe doğru döndü ve oku bıraktı. Cidden mükemmel bir atış yapmıştı.
Bana bakıp biraz utangaç biraz da sevimli bir şekilde gülümsediği zaman aynı şekilde gülümseyip "Harika bir atıştı Alexander." Diyerek onu tebrik etmiştim.
"Teşekkür ederim. Diğerini de görmek ister misin?"
Başımı olumlu anlamda sallarken diğer ağaçlarda olan hedeflere de atışlar yaptı. Hepsi harika atışlardı ve her defasında ona daha büyük bir gülümseme ile bakmaya başlamıştım.
"Evet ben sana yeteneklerimi gösterdim şimdi sıra sende. Bana ilk gün bahsetmediğin şu şeyden bahset. Nasıl tek başına hayatta kaldın?"
"Alec ben..." ellerimle oynamaya başlamıştım. "Başka zaman bahsetsem? Kendimi hiç... şey... hazır hissetmiyorum. Ve sana bahsedersem belki de yanında kalmamı istemeyeceksin."
"Saçmalama Magnus." Diyerek bana yaklaştı hızlıca. "Senin kalmanı çok istiyorum ve hiçbir olay beni bundan vazgeçiremez."
"Şu an böyle düşünüyorsun." Deyip yürümeye başladım ama Alec koşarak yanıma gelmişti.
"O zaman da öyle düşüneceğim. Yıllar sonra da öyle düşüneceğim."
Durmayacağımı anlayıp beni kolumdan tutarak durdurdu.
"Çünkü ben senin gözlerinden anlıyorum ne kadar saf olduğunu..."
Başımı iki yana salladım ve başımı eğdim.
"İnan bana öyle değilim."
Onu orada bırakıp hızlı adımlarla eve dönmüştüm ve hızlıca odaya çıkmıştım.
Bütün günümü odada geçirmiştim ama Alec gece yanıma geldi ve bir şey demeden yanıma uzandı.
"İyi geceler Magnus."
"İyi geceler Alexander."
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Long Story
FanfictionPeki Magnus ve Alec küçük yaşta tanışmış olsa onları nasıl bir hikaye bekliyor olurdu?