4 Şubat 1640
Magnus 26 Alec 25 yaşında.
Magnus:
Sabah aniden içimden geçen tuhaf hisle gözlerimi açmıştım. Nedenini bilmiyordum ama bir şey olduğuna neredeyse emindim.
Alec'i uyandırmamaya özen göstererek yataktan çıktım ve hızlıca üstüme bir şeyler geçirip evden ayrıldım.
İçimdeki bu hissin nedenine anlam veremiyordum şu an. Paramparça olmuş bir halde yürüyor gibiydim ama neden paramparça olduğumu bilmiyordum.
Yüzüm önümde yürürken aniden bir bedene çarptığımda geriye birkaç adım sendeledim. Çarptığım kişiye baktığımda anında yüzüm ekşimişti.
"Senin burada ne işin var?"
"Babanla düzgün konuş evlat."
Ona sinirle baktığımda gülmeye başlamıştı.
"Aslında hayırlı olsun demeye gelmiştim, bugün resmi olarak ölümsüzlüğünü aldın."
"Anlamadım?"
"İçinden geçen o garip his, nedeni buydu. Bundan sonra yaşlanmayacaksın Magnus. Her zaman bu yaşta kalacaksın. Etrafındaki herkes yavaş yavaş yaşlanıp ölecek ama sen hep bu yaşta kalacaksın."
Düşünceler ile korkuyla titrediğimde bana bakıp gülümsemişti.
"Eh ben artık gideyim."
"Dur bekle." Deyip onun kolunu tuttuğum zaman koluna küçük bir bakış atmıştı. "Alec ve Izzy'i ölümsüz yapman karşılığında benden ne istersen yapacağım. Lütfen, onları da ölümsüz yapmalısın."
"Bunu istiyorsan bedeli çok ağır olur farkındasın değil mi?"
"Farkındayım. Yalnızca... şimdi değil. Daha sonrasında, istediğin bir an bu bedeli öderim."
"Hm, sana zaman verebilirim. Ama bu sözünü tutacaksın. Yoksa zorla tutmanı sağlarım."
"Tutacağım. Onları ölümsüz yap, ölmelerine dayanamam."
"Nasıl istersen oğlum." Deyip bana yaklaştı ve eliyle yüzümü kavradı. "Sen benim en sevdiğim çocuğumsun, sen bir şey istersin de yapmaz mıyım?"
Parmağını havada salladı ve sonrasında parmağını şıklattı.
"Oldu bile."
....
Olanlardan sonra eve döndüğümde düşündüğüm tek şey Alec'in gerçekleri öğrenmemesi gerektiğiydi.
Onlara yalan söyleyecektim. Bir büyü üstüne çalışıp onları ölümsüz yapacağımı söyleyip onları da buna ikna edecektim.
Eğer babamla anlaştığımı bilirse Alec sonsuza dek benimle konuşmazdı.
"Magnus iyi misin?"
Ne ara eve gelmiştim ve ne ara içeriye girmiştim bilmiyorum. Izzy'nin sesiyle kendime gelmiştim.
"İyiyim, biraz hava almak istemiştim sadece. Alec nerede?"
"Hala uyuyor. Bana kahvaltıda yardım eder misin? Biliyorsun, çok da iyi değilim."
Gülümsemeye çalışıp onun yanına ilerledim ve birlikte kısa zamanda kahvaltıyı hazırladık.
"Ben şu koca bebeği uyandırıp geleyim." Diyerek mutfaktan ayrıldım. Odaya girdiğimde Alec hala uyuyordu.
Aklıma gelen şeytani fikirle kapıyı büyümle kilitledim ve tişörtümü hızlıca çıkarıp Alec'e yaklaştım.
Yavaşça yatağa tırmanıp bacağımı yana atarak Alec'in kucağına yerleştim. Şu an tam karnının üstünde oturuyordum.
"Sevgilim uyan hadi." Dediğimde mırıldanarak bir şeyler söyledi. "Kahvaltı hazır."
"Biraz daha..." dedi gözünü açmadan. Ben de sakince kalçamı biraz geriye verip kasıklarına temas ettim. Bunu yapmamla mimikleri saniyelik değişse de uyumaya devam etmişti.
"Zoru oynuyorsun demek." Dediğimde kucağında hareketlendim ve tişörtünü elimle sıyırdım. Çıplak elim tişörtü içine girdiğinde bedeni hafifçe hareketlendi.
"Hadi bebeğim uyan." Deyip kalçamı dalgalandırmamla inlemesi bir olmuştu. Zevkle gülümseyip aynısını bir daha yaptım ama saniyesinde beni altına almıştı.
"Oyun mu istiyorsun Magnus." Demesiyle gülmüştüm.
"Demek uyanmıştın."
"Uyanmamak mümkün mü?" Deyip gülümsedi ve iki elimi bileklerinden tutup yatağa sabitledi. "Ama tabii bir cezan olmalı değil mi?"
Yüzünü boynuma gömdüğünde başımı yana çekip ona yer açtım. Onun cezaları her zaman mükemmel oluyordu.
"Evet ceza istiyorum." Dedim inler bir şekilde konuşup. Boynumu yavaşça ısırdığında gözlerim büyümüştü. Sabah sabah bu azgınlık ikimize nereden geliyor diyeceğim ama her zamanki halimiz olduğu için pek kurcalamıyorum.
"Ceza istiyorsun ama benim karnım aç beyefendi." Deyip yüzünü boynumdan çekti. "Kahvaltı hazır mı?"
"Evet hazır."
"Kahvaltıdan sonra devam ederiz o zaman." Deyip üstümden çekilmeye kalktı ama bacaklarım ile onu sarıp bedenime doğru çektim.
"Son bir öpücük istiyorum." Dediğimde gülümsemişti.
"İlla kaşınacaksın." Deyip üstüme eğildi ve dudaklarımızı birleştirdi. Derin bir öpücüğün ardından da üstümden kalkmıştı.
"Artık kahvaltıya geçme vakti."
...
Elimdeki büyü kitabının rastgele bir sayfasını açtım ve orada yazan sıradan bir büyünün üstüne tamamen alakasız olacak şekilde bir ölümsüzlük büyüsü oluşturdum ve sanki gizli bir şeymiş gibi sadece büyü ile gözükmesini sağladım.
"Alec, Alec şuna bak." Dedim kedi gözlerim ile onun yanına giderek. "Ne bulduğuma inanamayacaksın."
"Ne buldun?" Deyip elimdeki kitaba baktı. "Kurbağaya çevirme büyüsü mü?"
"Ah hayır hayır o değil, sen görmüyorsun tabii. Bak bugün benim içimden garip bir his geçti ve biraz araştırdım. Ölümsüzlük yaşımın geldiğini öğrendim. Yani artık hep bu yaşta olacağım."
"Ah ne güzel..." dedi Alec mutlu olmaya çalışan bir yüzle.
"Ama bir de bu büyüyü buldum." Deyip küçük bir büyü yaptım ve az önce kendi yazdığım ölümsüzlük büyüsünü ona gösterdim. "Ölümsüzlük büyüsü. Sadece benim gibi yüksek büyücülerin yapabileceği bir büyü. Eğer istersen sen ve Izzy'i bu büyü yardımıyla ölümsüz yapabilirim."
Alec bir süre tepkisiz bir halde bana bakmıştı.
"Bu zor bir karar biliyorum ama... ben seni kaybetmek istemiyorum."
"Magnus saçmalama, zor bir karar filan değil." Diyerek ayaklandı ve elimdeki büyü kitabını aldı. "Benim en çok istediğim şey seninle bir sonsuzluğumun olmasıydı. Tabii ki bunu isterim. Seninle daha fazla vakit geçirmeyi istemez miyim sanıyorsun?"
Ona parlayan gözlerle baktığımda dudaklarıma bir öpücük bıraktı ve sonrasında sıkıca bana sarıldı.
"Izzy ile de konuştuktan sonra büyü için hazırlıklara başlarım o zaman." Deyip geriye çekildim. Alec ikinci kez beni öpüp sonrasında gülümsedi.
"Evet kesinlikle bir an önce başla."
....
Hissediyorum bu Asmodeus olayı ileride başlarına çok büyük dert olacak ajskkslsd
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Long Story
Fiksi PenggemarPeki Magnus ve Alec küçük yaşta tanışmış olsa onları nasıl bir hikaye bekliyor olurdu?