Düşmekten yoruldum artık ama multi 😍😍😍
10 Ağustos 1628
Magnus'un doğum günü
Magnus:
Sabah gözlerimi açtığımda Alec'in büyük gözlerle bana baktığını görmüştüm.
"Doğum günün kutlu olsuuuun." Diyerek üstüme atladı ve bana kocaman sarıldı. "15 yaşına girdin."
"Evet ve sen hala 13'sün." Dedim ona sıkıca sarılarak.
"Benim doğum günüme de az kaldı, dalga geçme." Diyerek geri çekildi. "Annem pasta yapıyor, hem de mükemmel bir pasta."
"İşte bu duyduğum en güzel haberlerden birisi." Dediğimde üstümden yavaşça indi. "Bu arada bana hediyemi ver hadi."
Her sene mutlaka bana harika bir taş hediye ederdi ve ben bu taşlardan kendime takı yapardım.
"Bu seferki mükemmel." Deyip cebinden parlak renkli değişik bir taş çıkardı ve bana uzattı.
"Bu cidden çok güzelmiş." Dedim elinden taşı olarak. "Harika bir kolye yapacağım bundan."
"Hadi dışarıya çıkıp biraz dolaşalım, çarşıya inelim. Belki güzel bir şeyler bulup alırız."
Beni elimden çekip kaldırdı ben de hızlıca yataktan çıktım.
"Dur, başta sana söylemem gereken bir şey var." Dediğimde bana sabırsız bir şekilde bakmaya başlamıştı. "Geçenlerde babamla konuştum ve işe girmek istediğimi söyledim. Şu çarşıda demir dükkanı var ya, orada işe başlayacağım birkaç güne."
"Ne? Sen ciddi misin? Magnus... Magnus daha 15 yaşındasın. Çalışmak için..."
"Çalışmak için yeterince büyüğüm, babamız 14 yaşında ise başlamış. Ben artık yük olmak istemiyorum, destek olmak istiyorum."
"Sen hiçbir zaman yük olmadın bize." Deyip yüzüme dokundu. "Ama çalışmak istiyorsan seni durduramam. Yine de bütün gün evde olmana alışmıştım ben."
"Evde durmak bazen sıkıcı oluyor." Dediğimde yüzü düşmüştü.
"Anladım..." dedi dudak büzerek. "Haklısın. Eğlenceli bir insan değilim."
"Saçmalama Alec onu demedim ben."
"Neyse..." deyip benden uzaklaştı. "Çarşıya inmek sıkıca gelmeyecekse inelim mi?"
"Alec seni döverim, sıkıcı filan değil hiçbir şey. Senle ilgili hiçbir şey bana sıkıcı gelemez." Deyip onu bileğinden tutup kendime çektim. "Duydun mu beni?"
"Duydum."
"Para kazanmak zorundayım." Deyip saçını yavaşça okşadım. "Bunu istiyorum. Paramla sana, eve bir şeyler alacağım. Katkım olduğunu görünce daha mutlu olacağım."
"Ama uzak kalacağız. Yani... uzak kalacaksın. Yorulman da cabası."
"Ben bunu iki senedir istiyorum Alec, ama babam 15 yaşıma kadar sabretmemi söyledi."
"Ve sen bana bundan yeni bahsediyorsun?" Dedi sinirli bir şekilde. "Hani her şeyi birbirimize anlatacaktık, buna söz vermiştik."
"Alec... böyle yapacağını bildiğim için kesinleşene kadar haber vermedim sana." Dediğimde sinirle soludu.
"Senden nefret ediyorum." Dediğinde şoka girmiştim. "Bana her şeyi anlatacaktın güya."
"Alec..." sesim kırgın çıktığında söylediği şeyi fark etmiş olacak ki yüzü değişti."
"Be... ben... ciddi değildim. Senden nefret filan etmiyorum. Zaten istesem de edemem. Ama... bana söylemeni isterdim. Neden söylemedin ki? Neden fikrimi sormadın? Ben sana böyle mi yapıyorum?"
"Hayır ama... üzgünüm tamam mı? Söylemem gerekiyordu. Lütfen şunu bir kenara bırakalım. Bugün doğum günüm unuttun mu? Ve beni çarşıya götürecektin."
"Evet haklısın." Deyip yüzünü önüne eğdi. "Seni seviyorum ben... nefret filan etmiyorum. Sakın üzülme yoksa kendimi asla affetmem tamam mı?"
"Üzülmedim Alec, yalnızca... haklısın. Söylemem lazımdı. Ama şimdi öğrendin ve bir sorun kalmadı öyle değil mi?"
"Kalmadı." Dedi biraz gülerek. "Hadi artık çarşıya inelim."
"İnelim hadi."
...
Çarşıdan geldikten sonra Alec'le birlikte eve dönmüştük. Alec hala bana biraz tripliydi ama birkaç güne hatta birkaç saate unutacaktır.
"Hadi gelin çocuklar, pasta vakti."
Maryse'in sesi ile hızlıca içeriye girdik ve masaya yöneldik. Ve annem cidden mükemmel bir pasta yapmıştı.
"Sen bir tanesin." Diyerek onun yanağını öptüm ve gülümsedim. "Ellerine sağlık."
"Benim güzel oğlumun doğum günü ve ben ona kötü pasta mı yapacaktım?"
"Kıskanıyorum." Dedi Alec yapmacık bi kızgınlık ile. Maryse hızlıca onun da saçına bir öpücük bıraktı.
O sıra Izzy pastayı parmaklıyordu.
"Hayır küçük hanım, önce Magnus pastayı kesecek. Ayrıca babanızın gelmesine az kaldı."
O sırada kapı çalmıştı ve babam içeriye elinden koca bir paketle giriş yapmıştı.
"Oğlumun doğum günüymüş. 15. Yaş günün kutlu olsun."
Paketi bana uzattığı zaman hızlıca paketi açtım ve paketin içinden yavru bir kedi çıktı.
"Kediyi kapının önünde pakete koydum, yani 3 saniye filan kaldı pakette." Dedi açıklama yaparak. "Hep kedin olsun istemiştin. Artık ona bakacak durumdayız ve ben de sana bir kedi aldım."
"Seni çok seviyorum Robert." Diyerek onun boynuna sarıldım sıkıca. Kedi elimde miyavlayınca hızlıca onu kollarım arasına aldım. "Ama o çok küçük. Alec şuna bakar mısın çok küçük o."
"Aynı sana benziyor." Diyerek yanıma geldi Alec. "Bence ismi Mags olsun. Magnus'un kısaltması gibi."
Kedi tekrar miyavlayınca onu havaya kaldırdım ve yüzüne baktım.
"Sevdin mi ismini?"
"Miyaav."
"Bence sevdi." Deyip onun başına bir öpücük kondurdum. "Ayrıca sen söylersin de sevmez mi?"
"Bence de." Deyip yavaşça onun başını sevdi Alec.
"Bu arada baba, iş olayı noldu? Ne zaman başlıyorum?"
"2 gün sonra gelsin başlasın dedi. Sen bu işten emin misin oğlum?"
"Ne işi bu?" Dedi annem yanımıza gelerek. Henüz ona da söylememiştik.
"Magnus demirci dükkanında ise girecekmiş." Dedi Alec tripli bir ses tonuyla.
"Bunu cidden istiyor musun Magnus?"
"Evet istiyorum Maryse, 15 yaşındayım ve bunu yapma kararı alacak kadar büyüdüm. Ayrıca çok iyi işler başaracağım bence."
"Senin kendi fikrin tabii ki. Ama istemediğin anda bırakabilirsin biliyorsun değil mi?"
"İstemezsem bırakırım anne merak etmeyin. Ama devam edeceğime eminim ben. Kesinlikle devam edeceğim."
...
Bir kedimiz de oldu tam oldu absnsmssja
ŞİMDİ OKUDUĞUN
It's a Long Story
FanfictionPeki Magnus ve Alec küçük yaşta tanışmış olsa onları nasıl bir hikaye bekliyor olurdu?