Beni kolumdan tutup sürükleyerek çatı katına götüren Jaehyun'a hiçbir şey demeden eşlik ediyordum.
Bundan yaklaşık iki dakika önce Bay Jinhyuk'un Jaehyun'un babası olduğunu öğrenmiştim. Bay Jinhyuk gayet sevecen bir şekilde -ki suratında gram sahtelik yoktu ve hatta çok ilginç ama sevindiğine bile emindim- bana selam verip ne olduğunu sormuştu. Ben de yerdeki belgeleri hızla alıp ona uzatarak olayı kısaca özetlemiştim. O esnada Jaehyun sadece şok olmuş bir şekilde bize bakıyordu. Ben de olayın şokunda olduğum için -hala şoktaydım- o an ne yapacağımı bilemiyordum ve tam o esnada Jaehyun hiçbir şey demeden beni kolumdan tutup sürüklemeye başlamıştı.
Daha önce hiç gelmediğim çatı katına geldiğimizde üstümdeki şaşkınlığı hala atamadığım için etrafı incelemek yerine şaşkınca Jaehyun'a bakıyordum.
Jaehyun kolumdaki ellerini çekip bana baktı.
"Ne istiyorsan sorabilirsin. Hepsine cevap vereceğim."
İçimi okuması şaşkınlık seviyemi daha da arttırsa da şuan buna odaklanamazdım. O kadar çok şey merak ediyordum ki hangisinden başlayacağımı bilmiyordum.
"Cidden Bay Jinhyuk baban mı?" Kafamdaki o kadar soru arasından en saçmasını dile getirdiğim zaman ben bile kendime göz devirmemek için kendimi zor tutmuştum. Jaehyun gözlerini devirip kafa salladı.
"Baba demeye bin şahit ama..."
"Neden saklıyorsun?" Boyu benden 17 cm uzun olduğu için doğal olarak kafamı kaldırarak ona baktım. Ne zaman olduğunu anlamadığım bir şekilde çatının en ucunda duruyorduk. Ben korkuluklara sırtımı yaslamıştım o ise iki üç adım önümde dikiliyordu.
"Tek bir nedeni yok. Hem o babam olacak adamdan nefret ettiğim için hem de insanların beni okulun sahibinin çocuğu olarak görüp çıkar meseleleri için yanımda olacakları ve kendi hakkımla başardığım şeyleri torpille yaptı diyerek başarılarımı baltalayacakları için."
"Haklısın." dedim kafamı sallayarak. Sorup sormamak arasında kaldığım bir soru vardı. Babasından neden nefret ediyordu?
Ensesini kaşıyıp gülümsedi. "Babamdan neden nefret ettiğimi merak ediyorsun ama sormaya çekiniyorsun değil mi?"
Yani. Cidden. Medium. Falan. Olmalıydı.
"Aslında evet." Kafamı eğip ellerimle oynamaya başladım. Neden çekindiğimi bilmiyordum.
"Uzun hikaye. Daha uygun bir zamanda anlatabilirim."
"Öğretmenler biliyor mu?" dedim kafamı kaldırarak. Kolundaki saatle oynamayı bırakıp omuz silkti.
"Bilmiyorlar. Bilen tek kişi müdür."
Yanaklarımı şişirip kafamı salladım. Gergin olduğum zamanlar genelde böyle yapardım.
"Merak etme..." dedim gözlerimi ondan kaçırarak. "Kimseye söylemeyeceğim."
"Merak etmiyorum. Çünkü sana güveniyorum." dedi gülümseyerek.
Kızaran yanaklarımı saklamak için kafamı eğdim ve ayaklarımla ritim tutmaya başladım.
"Jaeyoon-ah."
"Hmm?" dedim kafamı kaldırmadan.
"Ben özür dilerim. Seni kırdığım için. Yaptığım her şey için."
Hızla kafamı kaldırıp ona baktım. Kafasını hafif eğmiş, dudaklarını büzmüş yere bakıyordu. Küçük bir çocuk gibiydi ve şuan yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...