eleven

959 91 42
                                    

Her zamanki gibi okula erken gelmiş, çantamı sınıfa bırakıp kantine inmiştim. Çilekli sütümü içerken boş olan masalarda gözümü gezdiriyordum. Dışarıda yağan kar bana çok kasvetli geliyordu. Böyle bir durumda hafif karanlık olan kantini incelemek benim için daha cazipti.

Boş olan elimle telefonumu masada çevirirken gelen bildirim sesiyle telefonumun kilidini açtım. Jaehyun mesaj atmıştı.

'Evin zaten okula yakın değil mi? Ne diye erken gidiyorsun?'

Jaehyun'la yılbaşı partisinden beri -üç gündür- konuşmuyorduk. Yılbaşı perşembe gününe denk gelmişti. Cuma gününü tatil yapmışlardı ve böylelikle üç gün dinlenmiştik.

Parti gecesi eve döndüğümde Jaehyun beni öpüp gittikten sonra kendimi yatağıma fırlatıp onu düşünmüştüm. Eve gelirkenki uykum bir anda kaçmıştı. Neden böyle davrandığı konusunda kendimle tartışırken en sonunda uyku sersemidir diyerek iç çatışmamı bir sonuca bağlamıştım.

Ama bu, parti boyuncaki davranışlarını açıklamıyor. O sırada uykusu falan yoktu, gayet dinçti.

İç sesim yine beni düşünce alemine doğru çekerken kafamı hafifçe iki yana sallayıp Jaehyun'a cevap yazdım.

'Ne oldu ki? Okula erken geldiğimi nereden biliyorsun?'

Saniyesinde cevap verince hafif kıkırdadım.

'Okula birlikte gideriz diye seni almaya gelmiştim. Ben seni beklerken annen çıktı evden ve çoktan gittiğini söyledi.'

Kıkırdamamı kesip ciddiyetle Jaehyun'un mesajına baktım. Ne diyeceğimi düşünürken arkamdan gelen "Günaydın!" sesiyle yerimde sıçrayıp korkuyla telefonu masaya fırlattım.

Jaehyun kahkaha atmaya başlayıp bir eliyle karnını bir eliyle de destek almak amaçlı masanın köşesini tutarak hafif eğildiğinde cırladım.

"Ödümü kopardın be! Sabah sabah ne bu enerji?"

Bir süre daha gülmeye devam edip karşıma oturdu ve siyah kabanını çıkararak oturduğu sandalyeye astı.

"Günaydın dedim ama cevap vermedin. Sabah sabah ne kızıyorsun?" Sırıtarak söylediği şeye gözlerimi devirip masada duran boş süt paketini ona fırlattım. "Kulağımın dibinde bağırdığın için olabilir mi acaba!" Attığım süt paketini havada tutup masaya bıraktı. Tek kaşını kaldırıp hiçbir şey demeden bana bakmaya devam edince oflayıp ellerimi masaya koydum.

"Günaydın Jaehyun."

Gülerek oturduğu sandalyesine daha da yayıldı ve yüzümü incelemeye başladı. Şaşkın bir şekilde ona bakarken o aniden masada öne eğilip bana yaklaşınca irkilip nefesimi tuttum. Kaşlarını çatmış, gözlerini kısmış, dudaklarını hafif aralamıştı. Sırtımı sandalyeme yaslayıp elimle yüzüme dokundum. "Yüzümde bir şey mi var?" Kafasını iki yana sallayıp sanki evrenin sırrını keşfetmiş gibi bir ifadeyle konuştu. "Hayır. Burnun ve yanakların kızarmış. Üşüdün mü sen?" Ben daha bir şey diyemeden ayaklandı. "Bir de sabah sabah buz gibi süt içmiş." Ellerini beline koyup yaşlı nineler gibi bir ifadeyle bana bakınca gülmeye başladım. Rolüne devam edip kolumu cimdi. Mont giydiğim için pek etkili olamamıştı tabii. "Bekle burda. Sıcak bir şeyler alayım. Sen domatese dönüşmeden bir şeyler yapmalıyız." Gülerek kantine doğru ilerledi. Bense arkasından gülerek onu izliyordum.

Bacaklarını saran siyah kumaş pantolon, beyaz gömlek, siyah kravat bordo ceket. Bir insana forma nasıl bu kadar yakışabilirdi? Bir manken gibi taşıyordu üstünde bu kıyafeti. İnsanın baktıkça bakası geliyordu.

Az daha bak da düş içine Park gerizekalı Jaeyoon.

İç sesime göz devirip iki elinde buharı üstünde içecekleri masaya getiren Jaehyun'a odaklandım. Bir tanesini önüme bırakıp karşıma oturdu.

timeless √ jung jaehyun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin