"Biraz daha ilerleyin çocuklar, ileride hala boş yerler var!"
Seojung'un annesi Bayan Minseol bugün yapılacak olan basketbol takımı oyuncu seçmeleri için ders işlememiş ve hepimizi spor salonuna getirmişti.
Hepimiz de dünden razı bir şekilde kabul etmiştik. Bayan Minseol her ne kadar sadece iki sınavımız kaldığı için biraz dinlenmemizin hoş olacağını düşünerek bizi seçmeleri izlemek için spor salonuna getirdiğini iddia etse de aslında oğlunu izlemek için bunu yaptığını hepimiz az çok biliyorduk.
Takımın koçu, aynı zamanda da okulumuzun beden eğitimi öğretmenlerinden olan Bay Shinwok, soyunma odasından çıkıp kenardaki jüri masasına giderken tribünlere oturmakta olan öğrenci sürüsüne ve arkalarından onları -yani bizi- yerlerine oturtmak için bağıran, heyecandan kızarmış Bayan Minseol'a şüpheyle bakıp duraksadı.
Seçmeler özellikle kalabalık, adayların dikkatini dağıtmasın diye ders saatleri içerisinde yapılıyordu ancak Bayan Minseol'un pek de umursadığı söylenemezdi. Açıkçası biz de merak ediyorduk.
Bayan Minseol bütün öğrencilerin oturduğundan emin olduktan sonra Hyubi ve benim yanımızdaki, sağımdaki boş yere oturdu.
"Minseol-shi, burada olmamanız gerekiyor." dedi Bay Shinwok yavaşça tribünlere doğru ilerlerken. "Sizin dersiniz yok mu?"
Bayan Minseol gayet bariz bir şekilde göz devirdi. "Seçmeleri izlemek için geldik ve tekrar sınıfa dönüp ders kitaplarını açmak gibi bir niyetimiz yok. Kısacası kusura bakmayın Shinwok-shi, burada kalıyoruz."
Hyubi elini ağzına götürüp kıkırdarken susması için hafifçe dirsek attım. Bay Shinwok, Bayan Minseol'a bakıp bıkkınca iç geçirdi ve jüri masasında kendi yerine oturdu.
Birkaç dakika sonra diğer jüriler soyunma odasından çıkıp masaya doğru ilerlemeye başladı. Tribündeki kalabalığı beklemediklerinden olsa gerek hepsi merakla Bay Shinwok'a bakıyordu. Bay Shinwok kafasını iki yana sallamakla yetinip Bayan Minseol'a öldürücü bir bakış fırlattı. Tabii Bayan Minseol o sırada diğer jürilere, yani takımdaki öğrencilere baktığından Bay Shinwok'u görmedi.
Mark çıktığında Hyubi şaşırtıcı bir şekilde ses çıkarmadan, oturduğu yerden Mark'a kalp yaptı ve ağzını oynatarak sanırım, seni seviyorum dedi. Mark sırıtarak el salladıktan sonra masadaki yerini aldı.
Bir iki kişinin ardından Jaehyun da kapıda gözüktüğünde istemsizce yutkundum. Jaehyun, diğerlerinin aksine seyircileri yadırgamamıştı, birkaç saniye kalabalığı inceledikten sonra da gözlerini bana çevirmişti.
Gözlerimizi ayırmadan masaya, Mark'ın yanına oturdu ve bakmayı sürdürdü. O gözlerini ayırmadan benim de ayırmak gibi bir niyetim yoktu.
Yaklaşık 10 gündür küstük ve bana birkaç gün önce Hyubi'yi su alması için kantine gönderdiğimde çilekli süt yollamıştı. Bunun, barışmak için bir adım olduğunu biliyordum, olayı gereksiz yere fazla uzatıp ikimizi de kırdığımı da. Ama buna rağmen çilekli sütü içmemiş ve dolabıma koymuştum.
Her gün, neredeyse her saniye göz göze geliyorduk ve gözlerini kaçıran ilk kişi hep ben oluyordum. Gidip özür dilemeye çekiniyordum çünkü haklı olduğum konular da vardı ve Jaehyun bu kadar zamana rağmen gelip konuşmadığından haklı olduğum tarafları anlamamış demekti.
Jaehyun masadaki içeceklerden bir çilekli süt aldı ve gözlerimizi ayırmadan içmeye başladı. Hyubi de dizi izliyormuşcasına gözleri ve ağzı kocaman açık bir şekilde bizi izliyordu.
"Ben olsam bunun altında kalmazdım, Jaeyoon." dedi Hyubi, sesindeki belirgin alayla. "Tamam, Jaehyun'a trip atman çok hoş, sürünsün gerizekalı ama bence fazla uzatıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...