Oflayıp telefonumu sertçe sıraya koydum. Hyubi irkilip gözlerini kırpıştırdı.
"Hala ulaşılamıyor mu?"
Kafamı salladım alnımı ovuştururken. "Evet, hala ulaşılamıyor."
Jaehyun kantinde yanımızdan ayrıldığından beri haber alamıyorduk. İki ders geçmişti ama hala ortalıkta yoktu. Ne mesajlarıma ne de aramalarıma cevap veriyordu. En sonunda da ya şarjı bitmişti ya da telefonunu kapatmıştı çünkü aradığımda ulaşılamıyordu.
Ben buna alışkın değildim. Jaehyun bana ne yaparsa söyleyen ve eğer geç kalacaksa veya bir aksilik varsa haber veren bir insandı. İlk defa böyle yapıyordu ve ister istemez hem endişeleniyor hem de sinirleniyordum.
Hızlıca ayağa kalkıp Hyubi'yi kolundan tutarak sarsmaya başladım. "Kalk çabuk, kalk! Biraz daha dolanalım buluruz belki."
Hyubi ayağa kalkıp ofladı. "İki teneffüste de baktık. İki derste de tuvalete gideceğim diye öğretmenden izin aldıktan sonra on beşer dakika daha Jaehyun'u aradın. Eve gitmiş olmalı."
"Gitmedi, eminim. Bir aksilik var." Tırnaklarını yemeye başladığımda Hyubi elime vurup beni peşinden sürükledi. "Yürü o zaman."
Koridorda hızla yürüyüp merdivene geldiğimizde gördüğümüz manzarayla ikimiz de resmen olduğumuz yere çivilenmiştik.
"Jaehyun bu ne hal?" dedim koşarak merdivenleri inip yanına ulaştığımda. Elimi kurumuş kan lekesi olan yanağına götürken havada tuttu ve öptü. "Bir şey yok. İyiyim."
Ben daha konuşamadan Hyubi de merdivenleri inip yanımıza geldi ve Jaehyun'u süzdü. Kollarını göğsünde birleştirip alaylı bir şekilde konuştu.
"Eğer tişörtü kan lekeleriyle dolu olup yırtılan, bacaklarında, kollarında, boynunda ve suratında birkaç saat sonra morarmaya başlayacak kızarıklıkları olan, dudağı patlamış ve burnu kanamış bir insan iyi olabiliyorsa evet Jaeyoon, Jaehyun gayet iyi gözüküyor."
Jaehyun Hyubi'ye gözlerini devirdi. Kaşlarımı çattım. "Kiminle kavga ettin?"
"Kavga etmedim." dedi Jaehyun kelimelerin herbirini bastırarak söyleyip. Hyubi gülüp beni dürttü. "Bence doğruyu söylüyor. Kavga etmemiş. Kesinlikle dayak yemiş." Kahkaha atmaya başladığında susması için saçını çekip Jaehyun'a döndüm. Jaehyun hayretle Hyubi'ye bakıp atıldı. "Sen bir de o gerizekalıyı gör." Gözlerimi kocaman açıp kızaran ve çizilen kolunu cimdim tüm gücümle. "Hani kavga etmemiştin gerizekalı! Bir de yalan söylüyor!" Jaehyun acıyla bağırıp kolunu tuttu.
Zil çaldığında Hyubi bir bana bir Jaehyun'a baktı. "Siz gidin sakin bir yerde konuşun. Ben sizi idare ederim. Ders zaten kimya."
Hyubi'ye teşekkür edip Jaehyun'u peşimden sürükleyerek merdivenleri çıkmaya başladım ve çatı katına geldim. Jaehyun kapıyı açtığında içeri girip gelmesini bekledim. Arkasından kapıyı kapatıp kafasını eğerek yanıma geldi.
"Kiminle kavga ettin?"
"Dahyung'la." Lafı hiç dolandırmadan cevap verdiğinde iç çekip kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Bu süper olağanüstü aşırı derecede muhteşem eyleminizin nedeni neydi?" Sinirlenmeye başladığım için yükselen sesim çatıda yankılanırken Jaehyun yüzünde gram duygu olmadan bana baktı. "Seni ilgilendirmiyor."
Beni başından savar gibi konuşması iyice tepemi attırmaya başladığında kafamı kaldırıp bulutlu gökyüzüne baktım ve sakinleşmeye çalıştım. Ardından koltuğa oturan Jaehyun'a döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...