Her zamanki gibi sıramda oturup öğretmenin gelmesini bekliyordum. Ders başlayalı 10 dakika olmuştu ama öğretmen hala ortalıkta yoktu. Çoğu kişi şimdiden dersin boş geçeceğini düşünüp sevinç çığlıkları atmaya ve baş ağrıtmaya başlamıştı. Herkes bir şeylerle uğraşıyordu ve benimle ilgilenen kimse yoktu.
Artık sıkılmaya başladığımda arkama dönüp Jaehyun'a baktım. Kollarını çaprazlamış oturduğu sıraya yaslanarak uyuyordu. Kafası önüne düşmüştü ve şuan çok rahatsız edilesi duruyordu.
Sinsice sırıtıp yanına gittim. Sessiz olmak için uğraşmıyordum çünkü böyle bir ortamda uyumayı başardıysa benim çıkardığım minik sesler onu uyandırmazdı.
Sırasında duran su şişesini aldım ve kapağını açarak elime biraz su döktüm. Tam elimi Jaehyun'un suratına sallayacağım sırada elimi tuttu ve başını kaldırıp sırıttı.
"Ne zamandır uyanıksın?" dedim şaşkınlık ve hayal kırıklığı dolu sesimle. Ne güzel sinir edecektim ya!
"Uyumuyordum ki. Boynum ağrıdığı için o şekilde duruyordum ve gözlerimi kapatmıştım." Omzunu silkti.
Kaşlarımı kaldırıp elimi elinden kurtardım. "O şekilde yatmak boynunu daha çok ağrıtmaz mı?" Dudağını büzüp bana baktı. "Bende güzel etki ediyor."
Açılan sınıf kapısı ve nihayet gelen öğretmenle hızlıca sırama geçtim. Bay Heeweon gözlüklerini düzeltip bize döndü. "Kusura bakmayın çocuklar toplantıdaydım. Zaten dersin bitmesine az kaldı bu yüzden toplantıda konuştuğumuz ve sizi ilgilendiren kısmı kısaca özet geçeceğim."
Hepimiz sessizce ona bakarken öğretmen masasının önüne geçti. "Biliyorsunuz yeni yıla çok az kaldı. Okul olarak bir yılbaşı partisi yapmayı düşündük."
Hepimiz sevinçle bağırırken Bay Heeweon rahatsız olduğunu belli etmek için suratını buruşturup parmaklarıyla kulaklarını tıkadı. Bağırmayı kestiğimizde tüm ciddi ifadesiyle bize bakıp tek kaşını kaldırarak sordu. "Bitti mi?"
Bu adam sinirlendiğinde çok korkunç oluyordu. Bu parti işi cidden çok heyecan vericiydi ve ister istemez hepimiz mutluluğumuzu dışarı vurmuştuk ama sınıfta Bay Heeweon varken bunu yapmak büyük cesaret isterdi. Hepimiz korkuyla başımızı salladığımızda gözlüklerini tekrar düzeltti. "Güzel." Bize dönüp kollarını çaprazladı. "Öyleyse devam edebilirim."
"Parti için bir yer tutacağız. Saat kaçta başlayıp biteceği daha sonra belirlenecek. Ailenizden onay aldığınıza dair bizi bilgilendirdiğinizde adınızı listeye yazacağız. Ve dipnot: Eğer katılım süresinden sonra adınızı yazdırmak isterseniz üzgünüm, partiye katılamayacaksınız. Listedeki kişi sayısına göre malzemeler ayarlanacağı için sonradan isim eklemek imkansız. Zaten isminizi yazdırdıktan sonra size bir kart vereceğiz. Davetiye gibi düşünebilirsiniz. O kartı gösterdiğiniz zaman içeri alınacaksınız. Anlaşıldı mı?"
Hepimiz anladığımıza dair mırıltılar çıkardığımızda ellerini birbirine vurup yaslandığı masadan doğruldu. Zaten o sırada da zil çalmıştı.
°
"Anne lütfen gideyim! N'olur ya!"
Annemin resmen ayaklarına kapanmış yalvarırken annem umursamaz bir tavırla bana tekme atıyordu. En sonunda attığı tekme kafama geldiğinde oturduğum zemine artık yatmış kafamı tutuyordum. "Ah! Kafamı kırdın ya!"
Sonunda ellerimden kurtulan bacaklarını savurup bir adım attı. "E durma sen de ayağımın altında! Az laftan anla be! Hayır dediysem hayır!"
Yattığım yerde doğrulup oturur pozisyona geldim ve bana sinirle bakan anneme atabildiğim en şirin bakışı attım. "Yaa ama anneee! Lütfeeeeeeeen!"
Yüzünü buruşturup bana hafif bir tekme daha atarak tekrar yere yatmamı sağladı. "Kızım ben mi anlatamıyorum sen mi anlamıyorsun? Gecenin bir vakti ışınlanarak mı geleceksin eve?"
Annem, parti yılbaşı partisi olduğu için gece yarısında biteceğini biliyordu ve saat daha on bir olmadan otobüsler seferlerini bitiriyorlardı. O saatte taksiye binmek pek de güvenli olmadığı için annem ısrarla karşı çıkıyordu.
"Ya anne sırf ulaşım sorunu için beni güzelim eğlenceden mahrum etme." Tekrar bacaklarına yapışıp yürümesini engellediğimde bıkkınlıkla oflayıp ellerini belinin iki yanında koydu. "Bir şartla izin veririm." Bacaklarına yapıştırdığım kafamı kaldırıp heyecanla sordum. "Tamam, ne şartı? Yapacağım ben sen yeter ki izin ver!"
Belindeki ellerinden birini kaldırıp işaret parmağını bana doğrulttu. "Yanına bir arkadaş bul. Birlikte gidip geleceksiniz. Neydi şu kızın ismi? Hyubi! Heh! Hyubi mesela."
Zaten okulda da Hyubi'yle birlikte gideriz diye konuşmuştuk. Hyubi'nin babası bizi partiye götürüp bittiğinde de geri getirebileceğini söylemişti. Hiç bozuntuya vermeden kafamı salladım. "Tamam tamam! Ben konuşurum Hyubi'yle. Birlikte gideriz. İzin verdin değil mi?"
"İzin verdim tamam. Ama bana bak! Birbirinize göz kulak olacaksınız. Dikkatli olun. Hanım hanımcık gidin gelin."
"Tamam söz veriyorum." dedim ona bakıp gülerek. Ben ona gülümseyerek bakıyordum o ise bana dik dik bakıyordu. Yüzümdeki gülümseme yavaşça gitti. "Neden öyle bakıyorsun?" Gözlerini devirip bacaklarını salladı. "Bacaklarımı rahat bırak artık. Bir sürü işim var!"
Kollarımın hala bacaklarına yapışık bir şekilde durduğunu o dediğinde farkedip hızlıca çekildim. "Haaa! Pardon." Benden hızlıca uzaklaşıp mutfağa yöneldi. "Cidden annen benken nasıl bu kadar salak olabiliyorsun?"
Dediğine gülerek odama çıktım ve eve geldiğimde yatağa fırlattığım telefonumu alıp Hyubi'yi aradım.
"Ne dedi?" Daha açar açmaz heyecanla sorduğunda zıplayarak aynı heyecanla cevap verdim. "İzin verdi!"
Ve aynı anda çıkan bağırış sesleri.
Yaklaşık otuz saniye hiçbir şey demeden sevinç çığlıkları atıp en sonunda nefessiz kaldığımızda sustuk. Hyubi heyecan ve mutluluğun verdiği adrenalinle bağırarak konuştu. "Kızım! Çok eğleneceğiz ya! Parti için sabırsızlanıyorum!" Gülerek onu onayladım. Bir süre daha muhabbet edip telefonu kapattığımızda yere uzanıp kollarımı iki yana açtım.
"Umarım güzel vakit geçiririz."
Bir süre öyle durup en sonunda kalkarak dolabıma yöneldim.
Giyecek hiçbir şeyim yoktu.
Oflayarak kendimi yatağıma attığımda annem içeri girip bana bir şey fırlattı. Fırlattığı şey gözüme gelince bağırarak kalktım.
"Sen niye öğretmen oldun ya? Basketbolcu falan olsaydın! Uğraşsan atamazsın gözüme. Bir gün sakat kalırsam sebebi kesin sensindir!"
Annem kapıya yaslanmış susmam için beklerken gözüme çarpıp yere düşen şeyi eğilerek aldım. Bu kredi kartıydı!
Sevinçle anneme bakarken annem panikle ellerini öne doğru uzattı ve geri geri adımlamaya başladı. "Hayır! Uzak dur. Bak valla alırım geri!"
O korkuyla söylenirken bense sırıtarak üzerine yürüyordum. En sonunda üstüne atlayıp sımsıkı sarıldım ve yanaklarını öpmeye başladım. Annem kollarımdan kurtulup benden birkaç adım uzaklaştı. "Seni çok seviyorum canım annem ya!"
Tekrar eski haline dönüp kollarını çaprazladı. "Sus yalakalık yapma! İstediğini al. Madem gidiyorsun o partiye en güzel kişi sen olmalısın. Çünkü benim kızımsın."
Gözlerimi devirip güldüm. "Evet anneciğim haklısın."
"Neyse, ben okula gidiyorum kursum var. Yemek bıraktım sana acıkınca yersin." Merdivenlerden inmeye başladığında onu onaylayıp odama girdim.
Uzun zamandır bir partiye katılmıyordum ve doğal olarak çok heyecanlıydım. Partinin güzel geçmesi için dua ederken çoktan telefonumu elime almış kıyafet bakıyordum.
Annemin aksine en güzel olmak benim zerre umrumda değildi. Ben sadece gidip eğlenmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...