Çatı katına çıkan merdivenleri çıkarken bir yandan da önümde ilerleyen Jaehyun'a bağırıyordum.
"Güzelim beden eğitimi dersini kantinde oturup yemek yiyerek geçirmek varken ne diye çatı katına çıkıyoruz!"
Jaehyun gülüp ona yetişmem için durduğunda nefes nefese yanına gittim.
"Söylenmeyi bırakır mısın? Seni okulun en güzel yerine götürüyorum!" Alnıma fiske atıp merdivenleri çıkmaya devam ettiğinde gözlerimi devirdim.
"Sıradan bir çatı katı işte. Hatırlatırım daha önce de gitmiştim."
"Gitmiştik." Kaşlarını çatıp bana bakmak için kafasını çevirdi. Adımlarımı hızlandırıp yanına gittim. "Her neyse işte. Yani, okulda oradan daha güzel yerler de var."
"Öncekinde etrafı incelemedin sanırım."
"Aslında evet." deyip önüne geçerek sonunda biten merdivenlerden koridora doğru adımladım.
Haklıydı. Önceki gidişimizde etrafı incelemek gibi bir fırsatım olmamıştı çünkü Bay Jinhyuk'un Jaehyun'un babası olduğunu öğrenmiştim. Ayrıca benden özür dilemişti. Ben bunların şokunu atlatana kadar biz zaten çoktan sınıfa gitmiştik bile.
Koşarak önüme geçip kapıyı açtı ve girdi. Ben de girdiğimde hiçbir şey demeden etrafı inceledim.
Burası. Cidden. Çok. Müthişti.
Az ilerde bir bahçe salıncağı, onun önünde bir sehpa, sehpanın diğer tarafında bir ikili koltuk vardı. Ayrıca kapının yanında bir mini buzdolabı ve tekli bir dolap vardı. Biraz daha ilerlediğinizde duvara asılmış bir pota ve tam aşağısında da bir basketbol topu görüyordunuz. Diğer tarafa ilerlerseniz de... Tamam, orada bir şey yoktu. Burası resmen portatif bir evdi.
"Yatağın nerede?" dedim şaşkınlıkla karışık gülerken. Eliyle koltuğu gösterip omuz silkti. "Henüz yatak getirmedim. Koltukta uyuyorum."
"İyi de sen daha bu yıl geldin. Bütün bunları kimseye farkettirmeden nasıl bu kadar kısa süre içinde yerleştirdin?"
Sırıtıp bahçe salıncağına oturdu. Gelmem için eliyle yanını patpatladığında yanına gidip oturdum ve cevap vermesi için yüzüne baktım.
"Ne? Haa... Birkaç kişi görevlendirmiştim. Geceleri eşyaları parça parça getirdiler işte. Buzdolabı için fiş yoktu. Elektrikçi birini getirdim, ayarladı."
"Kaç gün sürdü eşyaları getirip yerleştirmek?"
"Geldiğim günü saymazsak iki gün."
Kaşlarımı kaldırıp hayretle ona baktım. "Baban nasıl bir şey demedi?"
Omuz silkip ayaklarıyla yerden güç alıp salıncağı sallamaya başladı. "Burası soğuk değil mi?" dediğinde arkama yaslanıp kafamı salladım. "Kış ayındayız ve sen çatı katını ev gibi döşüyorsun. Donarak öleceksin gibime geliyor." Kahkaha atıp ayağa kalktı ve mini buzdolabının yanındaki krem rengi dolabı açtı. İçinden iki pike getirip oturduğunda birini alarak şaşkın bakışlarımı pikeden çekip yüzüne çevirdim. "Sen cidden çok ilginçsin." Gülüp kapıyı işaret etti. "Şu koridordaki diğer odada bir ısıtıcı var. Eğer buraya gece gelirsem onu açıyorum ama istersen gidip getirebilirim." Kafamı iki yana sallayıp pikeyi üstüme örttüm. O da aynısını kendi pikesiyle yaparken cevap verdim. "Gerek yok zaten hava diğer günlere kıyasla biraz daha iyi. Buza dönüşen karları saymazsak tabii." Gülüp kıyafetimin kapüşonunu kafama geçirdi. Kendi kapüşonunu da kafasına geçirip bana baktı ve gülümsedi.
İşte o anda kalbim kontrolünü kaybetti. Kalp atışlarım bağımsızlığını ilan eden esirler gibi çılgınca atarken kapüşonumun kapattığı kulaklarımın kızardığını biliyordum. Yanaklarım alev alırken ona bakmayı kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...