"Çok beklettim mi?"
Çekingen bir şekilde Jaehyun'a yaklaştım. Bana saat dokuzda hazır olmamı söylemişti ama saat şu an on buçuktu. Normalde bu kadar geç kalmazdım sadece sabah bu kadar erken kalkmaya alışkın değildim.
Yaslandığı arabadan doğrulup gözlerini devirerek bana baktı. "Çok değil, bir buçuk saat falan." Ellerimi havaya kaldırıp kendimi savunuyormuş gibi yaptım. "Özür dilerim. Sabahın köründe kaldırmasaydın sen de!"
Kaşlarını kaldırıp hayretle bana baktı. "Ben her gün yedide kalkıyorum. Seni düşünüp iki saat uzatmıştım. Dokuz nasıl erken olabilir kaçta kalkıyorsun?" Omuz silktim. "On bir on iki gibi."
Söylenerek arabaya gidip ön koltuğun kapısını açtığında kaşlarımı çattım. Munzurca gülümseyip omuz silkti. "Arabayı ben sürüyorum." O anki şokla sesimi kontrol edemeyip en tiz tonda bağırdım. "Ne? Reşit bile değiliz! Ehliyetin yok!" Yüzünü buruşturup elleriyle kulaklarını kapattıktan sonra beni zorla koltuğa otutturup kapıyı kapattı. Ben hala şaşkınca ona bakarken o çoktan sürücü koltuğuna yerleşmiş emniyet kemerini takıyordu.
"Jaehyun! Daha çok gencim ölmek istemiyorum. Taksiyle falan gidebiliriz. Polise yakalanırsak ne olacak?" Dediklerimi duymamazlıktan gelip arabayı çalıştırırken konuştu. "Jaeyoon, emniyet kemerini takmalısın." Bana bakıp sırıttı. "Yoksa benim takmamı mı istiyorsun?" Hızla alnına fiske atıp emniyet kemerimi taktım. Gülerek arabayı sürmeye başladı.
"İlk defa araba kullanmıyorum. Merak etme bugün gideceğimiz güzergahta polis yok. Baktım. Ayrıca yakalansak bile sorun değil. Para cezası falan verip arabaya el koyarlar."
"Tabii sorun değil." dedim gözlerimi devirerek. "Al tarafı birkaç bin dolar zarar etmiş olursunuz." Gülüp sağ eliyle saçlarımı karıştırdı.
"Nereye gidiyoruz?" dedim giydiğim elbisemin eteklerini düzeltip bunaldığım için kabanımı çıkartırken. "Ormana. Seni parçalara ayırıp çürümen için bırakacağım." Yapmacık bir şekilde gülüp koluna vurduğumda acıyla bağırdı. "Ah! Tamam! Bir restorantta yer ayırttım kahvaltı için. Oraya gidiyoruz. Daha sonrasını sorma sürpriz."
"Sürprizse kesin ormana götürüp beni parçalara ayıracaksın."
"Tabii." deyip gülerek saçını geriye attı.
Yaklaşık yirmi dakikalık yolculuğun ardından restoranta ulaşmıştık. Jaehyun anahtarı valeye verip yanıma geldi.
Sabah itişip kakışmaktan fırsat bulamadığım üstünü inceleme işini şimdi yapıp gözlerimi üstünde gezdirdim.
Koyu kırmızı sweatinin altına siyah pantolon ve siyah bir bot giymişti. Üstünde de siyah, dizlerinin dört beş parmak üstünde biten kabanı vardı. Bense siyah omuzları açık, dizlerimin bir karış üstünde biten bir elbiseyle, siyah çoraplarımı ve botlarımı giymiştim.
Siyah kabanımla siyah çantamı elime alıp Jaehyun'un uzattığı koluna hiç düşünmeden girdim.
Vaaaaaaaay! Jaeyoon! Hızlı çıktın ha!
İç sesimi susturmaya çalışırken çoktan bize eşlik eden görevliyle masamıza gelmiştik.
Jaehyun sandalyemi oturmam için çektiğinde gülümseyip teşekkür ettim. O da kendi yerine geçtiğinde garson çocuk konuştu.
"Siz gelmeden önce Jaehyun Bey zaten menüyü ayarlamıştı. Birkaç dakika içerisinde yemeklerinizi servis edeceğiz."
Bakışlarımı garson çocuktan çekip Jaehyun'a yönlendirdiğimde her zamanki muzip gülümsemesi suratındaydı. Tekrar garson çocuğa dönüp gülümsedim. "Teşekkürler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...