Yapımı tamamlanmış olan arka bahçedeki basketbol sahasının kenarında, dışarıdaki masalardan çektiğimiz sandalyeleri koymuş, Hyubi'yle oturuyorduk.
Son sınavlarımıza bir hafta kalmıştı ve işlenecek konu kalmadığından öğretmenler bizi serbest bırakıyordu. Bazıları sınıfta kalıp sınavlara çalışıyor, biz ve bizim gibiler de sınıftan çıkıp ders çalışmak haricinde şeylerle vakit geçiriyordu.
Mark, Jaehyun ve takımdaki birkaç kişi daha havanın güzelleşmesini fırsat bilerek antrenmanlarını burada yapmaya başlamışlardı. Diğer öğrencilere de spor salonundaki sahayı bırakıp klimaları açarlarsa gayet ferah bir şekilde maç yapabileceklerini söylüyorlardı. Alt sınıflardan biri Jaehyun'a klimaları açınca ferah bir ortam oluyorsa eskisi gibi salonda antrenman yapmalarını söyleyince Jaehyun ilk başta hiçbir şey dememiş, çocuk gitmeye başladığında da kafasına basketbol topu atmıştı.
Neyse ki Mark ve takımdaki diğerleri çocuğun arkadaşları Jaehyun'un üstüne gelirken olayı yatıştırmışlardı ama Jaehyun'un keyfi yerindeydi. En uzunları Jaehyun'un omzuna falan geliyordu yani neredeyse benimle aynı boyda falandı.
Hyubi elindeki bitmiş soğuk çay tenekesini sandalyesinin kenarına koyup sadece antrenman yaptıkları halde tezahürat yaptı.
"Hadi benim minik yavru aslanım, YAPABİLİRSİN!"
Mark bize dönüp gülümserken ben ve Jaehyun aynı anda yüzümüzü buruşturmuştuk.
İlk başlarda Mark'a karşı gayet çekingen olan Hyubi, bir süre sonra klasik moduna girmişti. Mark'ın pek şikayetçi olduğu söylenemezdi çünkü dediğine göre zaten Hyubi'yi en çok öyle seviyordu.
Hyubi hiçbirimize aldırmayıp kaldığı yerden tezahürat yapmaya -bana göre boğazını yırtmaya çalışıyordu- devam etti. O kadar yüksek sesle bağırıyordu ki sonunda Bayan Kyongah ders işlediği sınıfın camına çıkıp bağırdı.
"Kesin sesinizi, burada ders işliyoruz!"
"ÖZÜR DİLERİZ HOCAM!"
Hyubi elini sallayıp öğretmenin camdan çekilmesini bekledikten sonra bana dönüp göz devirdi. Bu hareketine gülmeden edemedim.
Hyubi'nin Bayan Kyongah'tan aldığı uyarıdan sonra arada alkışlayarak ve çok sesli olmadan konuşarak tezahürat yapıyorduk. Bir süre sonra Hyubi lavaboya gitmesi gerektiğini söyleyip okula girdiğinde ben de çöplerimizi atmak için oturduğum sandalyeden kalktım.
Kendi boş çilekli süt paketlerimi -üç tane- ve Hyubi'nin boş soğuk çay tenekesini yerden alıp çöp kutusuna doğru yürüdüm. Çöplerimizi atıp tekrar yerime oturmak için yürümeye başladığım sırada ayakkabımın bağcıklarının çözüldüğünü fark ettim.
"Hay anasını ya!"
Kafamı kaldırıp Jaehyun'a baktığımda topu üst sınıflardan bir çocuğun elinden almaya çalışıyordu. Ondan fayda gelmeyeceğini anlayıp ofladım ve dizlerimi kırıp yere çömeldim.
Bağcık bağlama konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Hiçbir zaman beceremediğim bu işi ya anneme ya Hyubi'ye ya da Jaehyun'a yaptırıyordum. Şuan üçünün de işleri olduğu için kendim bağlamak zorundaydım ki bilmediğimi tekrar hatırlatmak isterim.
Birkaç saniye bağcıklarımla bakışıp bağcığımı bağlayan üç kıymetlimin nasıl yaptığını hatırlamaya çalıştım. Elime bağcıkları alıp birbirinden geçirdim ve sıktım. Buraya kadar yapabiliyordum.
Onu beş yaşındaki çocuk da yapar gerizekalı yeteneksiz salak!
Kafamı iki yana sallayıp iç sesimi susturdum ve ellerimde duran bağcıklarıma bakmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfic"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...