"Gerçekten harikaydın Seojung, seni takımda görecek olmak ne güzel!"
"Aramıza hoşgeldin!"
"En kısa zamanda antrenmanlardaki yerini al, takım arkadaşımla daha çok vakit geçirmek istiyorum."
Tribünlerde oturmuş, Bayan Minseol'un heyecanla attığı yumruk yüzünden zonklayan suratımla sahada Seojung'u tebrik eden takım oyuncularına bakıyordum. Jihyung, Seojung'un omzunu sıkıp içten bir şekilde gülümsüyor, Mark da hala somurtarak öldürücü bakışlarını Seojung'a fırlatmakta olan Jaehyun'un yanında durup Seojung'la göz göz gelirlerse gülümseyerek başıyla selam veriyordu.
Yaklaşık on beş dakikadır Jaehyun'un yalnız kalmasını bekliyordum. Ne kendisi sahadan çıkıyordu ne de takım arkadaşları. Yanlarına gidip Jaehyun'a kendisiyle konuşmak istediğimi söyleyerek arkadaşlarının arasından alabilirdim ancak sanki Jaehyun'la daha önce hiç konuşmamışız gibi bir çekingenlik dalgasına kapılmıştım.
Birkaç dakika sonra Seojung ve diğer takım arkadaşları sahadan çıkmak için yürümeye başladılar. Seojung arkadaşıyla konuşurken beni gördü ve az önce bir takım seçmesinden çıkmamış gibi dinç bir sesle bana dönüp el sallayarak bağırdı.
"Hey, Jaeyoon! Burada hala ne yapıyorsun?"
Seojung'a o sırada teşekkür etmem gerekiyordu sanırım.
Yaklaşık yirmi dakikadır Jaehyun'la göz göze gelmeye çalışıyordum ama hiçbir şekilde başarılı olamamıştım. Diğerleriyle gittiğimi düşünmüş olmalıydı çünkü tribünlere bir kez bile bakmamıştı. Ne var ki, Seojung tüm enerjisiyle sahayı inletecek şekilde bağırdığında Jaehyun gözleriyle tribünleri tarayıp sonunda benimle göz göze gelmişti. Jaehyun'a kısa bir bakış atıp Seojung'a döndüm.
"Ben," dedim gergince ve göz ucuyla tekrar Jaehyun'a baktım. "Jaehyun'la konuşmam gerek."
Jaehyun'un şaşkınca bana bakarken Seojung Jaehyun'a döndü, en az Jaehyun kadar şaşkın görünüyordu.
"Ne yani," dedi meraklı bakışlarını Jaehyun'dan çekip bana yönelterek. "Siz hala küs müsünüz?"
Bütün zamanlarını birlikte geçiren bir çift olarak birbirimize küsmemiz tabii ki de çok belirgin bir olaydı.
İkimizden de cevap alamayınca iç geçirdi. "Her neyse," dedi ve gülümsedi. "Görüşürüz Jaeyoon!"
El sallarken gergince gülümsedim ve cevap verdim. "Görüşürüz Seojung!"
Jihyung ve Mark da ortamdaki havayı sezmiş olacaklar ki Seojung'ların arkasından yavaşça kapıya yürüdüler. Kapının önüne geldiklerinde ikisinin de Jaehyun'a el salladığını gördüm. Bir süre gülerek ellerini havada tutmaya devam ettiler ancak sonra ikisi de somurtup kapıdan dışarı çıktılar.
Kaşlarımı çatıp Jaehyun'a döndüğümde durgun yüzüyle bana bakıyordu. Mark ve Jihyung'un el salladığını görmemişti demek ki.
"Şey," dedim çekingence ayağa kalkarak. Tribünlerden aşağı doğru inip sahanın cilalı zeminine ayak basarken az önce Mark ve Jihyung ikilisinin olduğu çıkış kapısını gösterdim. "Sana el salladılar. Mark ve Jihyung. Görmedin mi?"
"Özür dilerim."
"Ne?" dedim elim havada kalırken şaşkınca. Aramızdaki yedi sekiz metrelik mesafeden bir süre birbirimize baktık.
"Özür dilerim." diye tekrar etti Jaehyun. "On gündür konuşmuyoruz ama bana aylar gibi geldi. Artık sana sarılabilir miyim?"
"Gerizekalı!" dedim ayağımla zemine sertçe basarak. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama Bayan Minseol'un yumruk attığı yer daha da fazla zonklamaya başlamıştı. "Sen neden özür diliyorsun? Benim özür dilemem gerek. Özür dilerim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
timeless √ jung jaehyun
Fanfiction"Benim için en değerli olan üç kişiden biri, annem gitti. Sen ve Dog buradasınız." "Buradayız." dedim gülümseyerek. Gülümsememe karşılık verip ellerini sıklaştırdı. "Senin için, ailenden sonra tabii, en değerli kişi olmama izin verir misin?" G×B Bu...