Okulun soğuk, boş koridorunda yürüyordum. Muhtemelen derse geç kaldığım için her taraf boştu. Ayak seslerim kulaklarımı dolduruyordu.
Ve sonra hayatımda gördüm en anlam yüklü bakışlarla karşılaştım. Onunla göz göze gelmemle gözlerimi ayaklarıma çevirmem bir oldu. Her zaman olduğu gibi... Bana sebepsiz yere heyecan veren bedeni arkamda bırakıp gittim.
"Hey sen!" beklemediğim bir şeydi. Kalp atışlarım hızlandı ve arkamı döndüm. Onu ilk defa gerçekten bana bakarken görmüştüm. Muhatabı bendim. "O aptal bakışlarını üzerimden çekmen için ne yapmam gerek!"
Tanrım, ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Tereddüdle geveledim "Ben...neyden bahsettiğini bilmiyorum."
Gözlerimi ayaklarıma dikip kapattım. Üzerime yürüdüğünü hissettim. Sesi tam burnumun dibinden geliyordu "Bana bak aptal kıvırcık! Amacın ne bilmiyorum ama hiç hoşuma gitmiyor!"Ne hissettiğimi bilmiyordum. Korkmuş muydum? Gözlerim anlamsızca doldu.
Sonra Louis omuzlarımdan tutup beni sarstı "Yüzüme baksana!"
Bunu yapamıyordum, asla yapamadım ki! Ona sinirlenemiyordum da... Hıçkırıklarımı serbest bıraktım.Yere düşen gözyaşı.
Gök gürültüsü.
Gözlerimi araladım.
Yorganı kafama çektim ve yağmuru dinleyerek gözyaşlarıma izin verdim. Hayatımda ilk defa bu kadar sessiz ağlıyordum.
Güneş doğana kadar bunun etkisinden çıkmaya çalıştım.
Ona karşı tam olarak ne hissediyorum bilmiyordum. Ama ona aşık değildim, olamazdım. Ona ilgi duyduğum doğruydu ama bu aşk demek değildi.
Güçlükle yataktan doğruldum. Gece az uyumanın verdiği uyuşkluğu atmak için duşa girdim.
Duştan çıkınca üstümü giyindim ve servise binmek için evden çıktım.
Serviste hiç beklemediğim bir manzarayla karşılaştım normalde Niall'ın olması gereken yerde Louis oturuyordu ve ben de haliyle onun yanına oturdum.
Günaydın demek istiyordum ama bunun için yeterince cesaretli değildim zaten bunu servise biner binmez demem gerekiyordu artık çok geçti.
Şu an telefonunu açıp kulaklıklarını takmaya başlamıştı bile.
Onun yanımda olduğunu bilmek bile beni mahvediyordu. Onun direseğine değen sol kolum kelimenin tam anlamıyla uyuşmuştu. Tanrım,o yanımdayken uyumam imkansızdı ama uyuyor gibi yapabilirdim ve ben de öyle yaptım.
Okula gidince ilk tenefüste Zayn'le birlikte alt kata, müzik odasına gittik.
Danny beni görünce yanımıza yöneldi. Gülümsedi "Merhaba, Harry'di değil mi?"
"Evet, sen de Danny olmalısın yani Dennis"
"Danny diye seslenebilirsin hatta öyle seslenmen daha iyi. Bu arada yanındaki arkadaşınla tanıştım çok iyi bir sesi var." ardından Zayn'e göz kırptı. Zayn mahcup bir şekilde gülümsedi "Teşekkür ederim"Arkadaki öğrenci kalabalığında gözlerjm Louis'ye takıldı. Beni gördü fakat umursamadı.
Sonra Danny baterinin yanına gidip yerine oturdu, Zayn ve ben de baterinin önünde onunla muhabbet ediyorduk. Danny söze girdi "Harry, seni dinlemeyi gerçekten çok isterim ne zaman müsait olursun?"
"Bilmem sen istediğin zaman şarkı söyleyebilirim." bunu derken gülümsemiştim
"O zaman uygun olduğum zaman seni bulacağım. Bu arada ne kadar zamandır şarkı söylüyorsun yani ders falan aldın mı?"
"Aslında hiç ders almadım. Ama kendi-"
Sözümü bitiredemen Louis bu tarafa geldi "Hadi provaya başlayacağız!" bunu söylerken neredeyse bağırmıştı. Ve doğrudan bana bakıyordu, net bir şekilde belliydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE GLANCES
Fanfiction"Başından beri seni sevdiğimi haykırıyordum, sadece bunu dilimle değil gözlerimle yapıyordum."