Sabah altıda gözlerimi araladım. Louis'yi çok merak ediyordum. Saat erken olduğundan herkes uyuyordu.
Camdan vuran cılız güneş ışığı odayı aydınlattı. Koltuğun üzerinde üstünde cips kırıntılarıyla yatan Niall'ın, aldığı nefeslerle göğüsü inip kalkıyordu.
Yerde yatan Zayn'in sağ bacağına sarılmış Liam'ın suratında memnun bir ifade vardı.
Odadan sessiz olmaya çalışarak çıktım. Tuvalete gittim ve kendime çekidüzen verdim.
Çıkınca kapısı aralanmış bir oda gördüm. Aralık kapıdan dışarı televizyondan geldiği anlaşılan ışıklar vuruyordu. Kapıya biraz yaklaştım ve ayağım çarpınca kapı daha fazla açıldı.
İçeride baygın bakışlı Louis'yle karşılaştım. Hemen bir yalan uyduruverdim "Şey tuvaleti arıyordum da."
"Gelsene." tekli koltuğu işaret etti "Şöyle otur."
Kararsız kalmıştım "Şey-ben.."
"Hadi ama tuvaleti aramadığını biliyorum."
"Pe-peki."Louis bıkkınlıkla nefes verdi "İlla söylemem gerekiyor değil mi?"
"Neyi?"
"Biz çıkıyoruz. Sen benim erkek arkadaşımsın."Tanrım o kadar karışıktı ki... İkimizde birbirimize yabancıydık. Ben onun bedenini ezberlemiştim ama asla ruhuna inememiştim. Oysa sadece beni görmüştü. Bana bakmamıştı, sadece görmüştü.
Onun işaret ettiği yere oturdum "Bu çok beklenmedik oldu, yani aklımda seni imkansıza yerleştirmiştim. Şimdiyse yanımdasın. Ama birbirimizi tanımıyoruz bile."
"O zaman birbirimizi tanıyalım. Bugün birlikte takılalım." kıkırdadı "Saat hala sabahın altısı."
"Ne yapalım?"
"Öyle sadece gezeriz."
"Şu an mal gibiyim. Varlığına alışamadım."Ayağa kalktı usulca yanıma geldi "Saçların çok hoşuma gidiyor."
Ellerini saçıma koydu ve tarar gibi yaptı. Bense onun karın hizasındaydım. Yavaşça kollarımı onun beline dolayıp başımı karnıma yasladım, o da ellerini boynuma sardı. Ona daha da sokuldum "Sana sarılmak çok huzur verici."
Fısıldadı "Hazza"
Aynı şekilde karşılık verdim "Boo Bear."Birden annesi içeri girince ikimizde aynı hızla birbirimizden uzaklaştık. Johannah merakla sordu "Bu saatte ne yapıyorsunuz?"
Karşılık verdim "Uyuyamadık da televizyon izliyoruz."
Kadın içeriye göz gezdirdi "Peki."Gittikten sonra Louis bana sarıldı "Biran ona söyleyeceksin diye çok korktum."
Mahcup bir şekilde konuştum "Merak etme olanları biliyorum yani annenin homofobik olduğunu."
"Nasıl?"Niall'ı ele veremezdim "Hani Danny ile tartışırken duymuştum, hatırladın mı?"
"Aa doğru. Zaten söyleyecektim."
"Tekrar söylüyorum bana her şeyi anlatabilirsin."
"Birazdan annem işe gider o zaman konuşuruz." yatağında uzandı "Yanıma gelsene."Ayağa kalkıp yatağa gittim ve söylediği gibi yanına yattım. Aramızda hatrı sayılır bir mesafe vardı ama bu sorun değildi.
Kafamı rahat etmek adına yastığa sürttüm. Louis gülümseyerek konuştu "Kedi gibisin."
"Nasıl yani?"
"Bir şeyleri bir yerlere sürtmeye çok meraklısın."Tabi ben fesat anlayarak kıkırdadım. Sonra Louis de kahkaha attı "Hayır, bu gülüşü biliyorum, o anlamda değil."
Sonra dış kapının sesi duyuldu ve Johannah'nın gittiği anlaşıldı.
Louis tavana bakarak konuştu "Evet nerde kalmıştık?" ben de onu izliyordum "Annen diyorduk."
"Şu hayattaki en büyük sorunum. Basit aslında, annem beni değiştirmeye çalışıyor ve ben bunu istemiyorum."
"Şu durumda yapacağın tek şey sabretmek en az iki, üç yıl."
"Peki ben sabrederken giden zaman ne olacak. Geri getiremeyeceğim anılarım mahvolacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE GLANCES
Fanfiction"Başından beri seni sevdiğimi haykırıyordum, sadece bunu dilimle değil gözlerimle yapıyordum."