21

489 38 4
                                    

*çarşamba*

Kabul etmeyeceğini bile bile Louis'ye buluşmayı teklif ettim ve ne sürpriz ki(!) kabul etmedi. Okuldan sonra servis beni eve bırakır bırakmaz bisikletime bindim ve Louis'nin evine gidip çıkmasını bekledim.

Zaman geçmek bilmiyordu. Elimdeki sandiviçi yemeye devam ederken saati kontrol ettim. Tam bir saattir bekliyordum. Eve geri dönmeye karar verdiğimde Louis çıktı. Sokağın aşağısına doğru yürüyerek ilerliyordu.

Bisikletle onu takip etmeye başladım. Beni fark etmemesi için aramızdaki mesafeyi bir hayli geniş tutuyordum. Bir yandan da onu kaybetmemeye çalışıyordum

Caddeye indiğinde çok lüks olmayan siyah bir arabaya bindi ve araç hızla uzaklaşmaya başladı.

Ben bisikletliydim ve onun arabaya binebileceğini hesaba katmamıştım.  Pedallara hızla asılmaya başladım. Hem aracı kaybetmemeye çalışıyor, hem de fark edilmemek için uğraşıyordum. Çevremde bana korna yapan arabaları umursamasan devam ettim.

Yorulmaya başlamıştım ve deli gibi terliyordum. Rüzgardan kaçmaya çalışan bir böcek gibiydim. Yaptığım şey çok mantıksızdı fakat Louis'nin nereye gittiğini öğrenmekte kararlıydım çünkü iyi şeylee dönmediğine çok emindim.

Bacaklarım yanıyordu ve terden sırıl sıklam olmuştum. Ellerim gidonu tuttmaktan uyuşmuştu. Normalde bisikleti bu kadar uzun mesafede sürmemiştim. Çok hızlı gidiyordum. Gereksiz hızlı gidiyordum. Ayrıca anayolda sürüyordum ve hiçbir tedbirim yoktu

Louis'nin olduğu arabayla aramıza başka bir araç girdi. Onu kaybedeceğim korkusuyla emniyet şeridine geçtim. Bunları yaparken ezilmekten kıl payı kurtuldum.

Şehirden gittikçe uzaklaşıyorduk ve benim acilen su içmem lazımdı. Boğazım kuruyodu. Yutkunamıyordum bile. Vücudumdaki tüm sıvı tükenmiş gibiydi. Berbat hissediyordum.

Takip ettiğim araba şehir çöplüğüne yakın bir yerde durdu. Etrafta fabrika ve depo benzeri yapılar vardı. Fakat neredeyse hiç kimse yoktu.

Arabadan önce Louis, ardından beni otelde tanıştırdığı Jordan indi.

Bisikleti durdurdum. Soluduğum hava vücudumda yol izlerken yakıyordu. Göğüsüm acıyordu. Bir bardak su için her şeyi verebilirdim. Susuzluktan geberirken bir yandan da Louis'yi izliyordum.

Etrafı araba tekerlekleri ve demir parçalarıyla çevrili bir alan gittiler. Yine araba tekerleklerine oturmuş iki kişi daha vardı. Louis onlarla tokalaştı ve selam verip gülümsedi.

Jordan cebinden sigara paketi çıkardı ve herkese birer tane dağıttı. O an her şeyin sigarayla sınırlı kalmasını umdum.

Louis sigarasını yakarken bir şeyler diyordu fakat duyamayacak kadar uzaktım. Fark edilmemeye çalışarak onlara yaklaştım ve araba parçalarından oluşan yığının arkasına saklandım.

Muhtemelen yirmi yaşlarında olan sakallı adam birkaç çakmak çıkardı. Ve ondan daha büyük duran kel de diğerlerine, içinde ne olduğunu anlayamadığım bir şişe uzattı.

Jordan çakmakların ağızını açtı ve sakallı olan içlerine şişedeki sıvıdan damlattı. Jordan pişkin pişkin sırıttarak konuştu "Bunu daha önce denememiştik. Etkisi nasıl olur sizce."
Kel olan konuştu "Bilmiyorum ama kafası çok güzel olacak."

Louis buna kahkaha atarken avazımın çıktığı kadar bağırıp ağlamamak için zor duruyordum.

Çakmaklardan birini yakınca yeşil ve turuncu karışımı bir alev çıktı.

Louis dumanı solurken elini başına götürdü "Tanrım, bu çok ağır."

Diğerleri Louis'nin haline kıkırdarken. Onun yaptığı gibi dumanı çektiler.

Sakkallı olan cebinden birtakım paketler çıkardı. Jordan'a uzattı "Şunu diline koy."

Louis de bir tane aldı "Ne bu LSD mi?"
"Kısmen."

Kel olan Louis'ye bakarak konuştu "İyice kafayı bulmadan parayı versene."
Louis cebinden para çıkardı, gözlerini açıp kapayarak net görmeye çalıştığı belli oluyordu. Onun bu haline acımıştım.

Bunu neden yapıyordu ki!? Ayrıca ne kadar zamandır geliyordu buraya, bu adamlarla ne işi olurdu ki!? Bu çok tehlikeliydi polise yakalanabilirlerdi, ve en kötüsü ölebilirdi. LOUIS ÖLEBİLİRDİ.

Bilmiyordum, hiçbir şey bilmiyordum. Bunların bir kabus olmasını o kadar çok istiyordum ki.

Louis kendinden yaşça büyük adamlarla çok kötü şeyler çeviriyordu. Zehir soluduğu yetmezmiş gibi vücuduna uyusturucu sokuyordu. Tanrım, bunu bu kadar iyi gizlemeyi nasıl başarıyordu?

Louis az olmayan bir para tomarını adamlara uzattı. Sakallı olan şaşırarak konuştu "Bu kadar parayı nereden buldunuz?"
Jordan cevapladı "Otelde işler iyi gidiyor."

Kel olan sigarasını tüttürerek devam etti "Bugün bize hediyeniz var mı? Biliyorsunuz, anlaşma anlaşmadır."
Louis, Jordan'a başıyla arabayı işaret etti. Jordan da arabanın bagajından bir motor indirdi "Beyler bunu bir gay klübü çıkışında çaldım."
Sakallı olan memnun bir ifadeyle gülümsedi "Böyle giderse yakında sen de para almaya başlayacaksın. Ama önce Louis gibi araba çalman lazım."
Adam Louis'nin omzuna dokunduğunda, Louis ukalaca sırıttı.

Hava kararıyordu. Louis'nin burada daha ne kadar kalacağını merak ettim.

Kel olan Louis'ye bakarak konuştu "Senin için italyan bir oğlan kiraladık. Öyle bir anlattılar ki benim bile sikesim geldi." iğrenç bir tonda kahkaha attı.
Jordan merakla atıldı "Ne dediler hakkında?"
"Onu pazarlayan adam deliğinin çok dar olduğunu söyledi nasıl sıçtığı merak konusuymuş."

Louis dışında hepsi kahkaha attı. Louis durgun bir ifadeyle konuştu "Artık işin o kısmında yokum."
Jordan sırıtarak devam etti "Geçen günki meleğini mi aldatmak istemiyorsun."
"Aynen öyle."

Sakallı konuştu "Nasıl bir melekmiş o?"
Jordan cevapladı "Uzun ince bacakları var."

Beklenmedik bir şekilde Louis Jordan'a yumruk attı "Bir daha onun hakkında böyle konuşursan seni öldürürüm."

Kel olan ayağa kalktı "O zaman biz eğlenmeye gidiyoruz."
Louis bitkin bir şekilde elini başına götürdü "Ben burada kalacağım. En azından çektiğimiz şeyin etkisi geçene kadar. Ayrıca bana içki verir misiniz?"

Sakallı, ona bir şişe ve bir poşet attı. Ardından Jordan'ın arabasına bindiler. Herkes gitti, Louis dışında. O da poşetin içindeki şeyleri ağızına attıp içkiyi diklerken suratını buruşturdu. İçkisi bittiğinde bakışları iyice değişti. Hareketlerinden başının döndüğü anlaşılıyordu.

Karşımdakinin Louis olduğuna inanmak istemiyordum.

Bakışları anlamsızlaşmıştı. Ona bakmaya dayanamıyordum. Gözlerimi kapattım. Tek başına burada ne yapacaktı ki!? Hava iyice kararmıştı, buradan eve nasıl dönecekti!?

Şu an ölüyor olabilirdi ve benim yapabileceğim hiçbir sey yoktu. Gözlerimi tekrar açtığımda uyuduğunu gördüm. Muhtemelen uyuşturucunun etkisi geçene kadar uyuyacaktı.

Yavaşça onun yanına gittim. Acınası haline baktım. Suratımdan süzülen gözyaşı onun yüzüne düşerken yanından uzaklaştım.

Hiçbir şey yapamayarak arkamı döndüm ve bisikletime binip oradan uzaklaştım. Gözyaşlarımı akmaması için zor tutuyordum. Louis'nin kendini mahvettiğini görmek kalbimi sıkıştırıyordu.

Buna neden bulaştığını aklım almıyordu. Buna mecbur kalacak bir hayatı yoktu. Hayatı bu kadar berbat değildi, yani en azından benim bildiğim kadarıyla. Gözyaşlarım yüzümde yakan bir yol oluşturmuştu. Sevdiğim çocuk, aşık olduğum çocuk çöplüğün tekinde, vücudunda zehir ile yatıyordu. Ve ben onu bırakıp gitmiştim. Hem de bile bile. Ona bir şey olursa kendimi affetmeyeceğimi bile bile. Onun hayatında olup biten her şeyi bildiğime o kadar emindim ki böyle bir şey olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Bunu yapması için ortada hiçbir sebep yoktu.

O gün eve dönerken onu hiç sevmemiş olmayı defalarca diledim. Çünkü bu ikimize de acı verecekti.

***
Biraz farklı bir bölüm oldu çünkü neden olmasın.

Görüşleri alalım..

THE GLANCESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin