13

592 45 101
                                    

*Dennis'in bakış açısı*

Tanrım, inandığım her şey böyle olmak zorunda mıydı? Ona inanmıştım. Harry'yi sevmiştim.

Ona Louis'ye gidebileceğini söylerken bunu yapacağını düşünmüyordum.

Bankta oturuşumu ve onun buradan umutla uzaklaşışını izledim. Arkasında bıraktığı kırılmış kalbin farkında değildi.

Önce Louis, sonra Harry.

Banktan kalkıp tutmakta olduğum gözyaşlarımın akmaması için dua ederek sınıfa yöneldim.

En arka sıraya oturup hırkamın şapkasını başıma geçirdim.

Önümdeki sıraya birinin oturduğunu hissettim fakat başımı kaldırmadım.
Oturan kişi konuştu "Hey emo çocuk ne oldu, kendini mi öldürmek istiyorsun?"
"Git başımdan Tyler."
"Ne oldu sevgilin, ponçik yeşil göz mü terk etti?"

Oturduğum yerden hışımla kalktım, ve Tyler'ın yakasından tuttum "Tyler kapa çeneni dedim!"

Sınıftakiler bize dönünce Tyler'ı bırakıp sınıftan çıktım. Bir yandan söverken bir yandan hızla yürüyordum.

Spor salonuna gidip basketbol topu aldım. Art arda attığım basketlerle sövmeye devam ediyordum. Ve düşünüyordum.

Harry'nin bana yaptıklarını ve ona nasıl kandığımı düşünüyordum. Buna nasıl izin vermiştim.

Onun yeşil gözlerinde kendimi bulmuştum. Ona kendimi bırakmıştım. Ona sahip olmak istemiştim. Ona ait olmayı dilemiştim.

Bana bakıp gülümsediğinde içimi ısıtmıştı. Tıpkı yan etkisi olmayan bir uyuşturucu gibiydi.

Bana unutturmuştu. Babamın her gece başka bir kadınla beraber olup eve geldiğini unutturmuştu. Kolumdaki jilet izlerini unutturmuştu.

Unutmam gereken şeyler olduğunu unutturmuştu.

Ona baktığımda aklımda olan tek şey onu sevdiğimdi.

Neden hiçbir sevgi karşılıklı olmazdı ki!

Neden değer verdiğim her şey boşa çıkıyordu.

Sanırım Harry haklıydı onun yüzüne yumruğu indirmem gerekiyordu. Belki de hep sevdiğimin mutluluğunu istediğim için böyle oluyordu.

Belki kendimi düşünsem bunların hiçbiri olmazdı.

Saati kontrol ettim. Nerdeyde çıkış saati gelmişti. Spor salonundan çıkıp servise gittim.

Eve gidene kadar yolu izledim.

Kapıdan içeri girince annemin salonda oturduğunu gördüm. Yanına yerleşip selam verdim.

Annem mutlu görünmüyordu.

Merakla sordum "Anne bir sorun mu var?"
"Baban kumarda eskisi kadar iyi değil." zoraki bir şekilde gülümsedi.
Ayağa kalktım "Bu da ne demek?"
"Kaybetmiş ve büyükannenden kalma kolyeyi istiyor."

Sinirle ellerimi saçlarıma daldırdım "Ben. Bu adamı. Öldürürüm." kelimeleri bastırarak söylemiştim.

Annem ayağa kalktı "Biliyorum, ondan ben de nefret ediyorum ama şu an onu bırakıp gidemeyiz."

Kapının yanındaki dolaptan babamın eski golf sopasını aldım ve avazım çıktığı kadar bağırdım "NERDE O, ONU BU SEFER ÖLDÜRECEĞİM."

Sonra ne olduğunu anlamadan sırtımı duvara yasladım ve ağlamaya başladım. Kendi kendime fısıldadım "onu öldüreceğim... onu öldüreceğim... Öldüreceğim..."

Annem elini omzuma attı "Dennis sakin ol. Bunun olamayacağını ikimiz de biliyoruz."

Annemin kolundan kurtulup odama gittim. Başımı yastığa gömüp uyumaya çalıştım.

Birkaç saat sonra babamın sarhoş sesiyle uyandım. Yine annemle kavga ediyorlardı.

Hızla odamdan çıkıp salona gittim. Kendi kendime fısıldadım "Yine hangi orospuyu sikip geldi bu!"

Odaya girince annemin üzerine yürüdüğünü gördüm. Bir yandan da bağırıyordu "O kolyeyi bana vereceksin yoksa oğlunu da seni de kurşuna dizerim."

Annem çağresizce ağlıyordu. Babam elini kaldırıp anneme vurunca öfkeden başım döndü.

Anneme daha önce vurmamıştı. Bağırmıştı, sövmüştü ama vurmamıştı. Bunu yapmaya hakkı yoktu.

Olduğum yerde bağırdım "Onu bırak!"

Babam benim üstüme yürümeye başladı "Sana mı soracağım lan! Kes sesini."

Sonra babamın yüzüne yumruk attım. Önce şaşırmış bir şekilde elini yüzüme götürdü. Sonra beni yakamdan tutup kaldırdı. Sarhoş nefesini yüzüme üfleyerek küfürler savurdu ve beni yere attı. Başımı vurunca elimi kafamın arkasına götürdüm.

Babam tekrar anneme yöneldi, sonra onun saçını tuttu.

Tekrar bağırdım "Annemi bırak dedim!"

Bana doğru yürüyüp göğüsümden olağanca gücüyle iterek merdivenlerden aşağı yuvarlanmama neden oldu.

Sonra kapıya yöneldi ve evden çıkıp gitti.

Elimi kanayan burnuma götürdüm.

Yukarı çıkıp banyoya girdim. Kapıyı kitledim. Üstümdeki kıyafetleri çıkardım ve aynadan acınası suratıma baktım.

Değersiz, gereksiz kendime baktım. Annesine bile sahip çıkamayan eziğe baktım.

"Acınasısın!"

Banyoya girdim suyu açtım.

Elimdeki jilete dolu gözlerimle baktım.

"NEFRET EDİYORUM!"

Kolumdakilere yeni bir çizik eklenebilirdi. Ya da sonsuza kadar uyuyabilirdim.

Jileti kolumda gezdirdim. Her harekette bıraktığı acıyı hiçe sayarak gezdirdim.

Sonra kolumu boydan boya çizdim. Gözlerimin önünde perde oluşturan gözyaşlarım geçmiyordu. Gözlerimi ne kadar kırpsam da geçmiyordu.

Küveti dolduran kan tüm görüş açımı kaplamıştı sanki.

Sol kolum kandan görünmeyinceye kadar ağlayarak çizdim. Sağ kolumada aynısını yapınca bitkin düşmeye başlamıştım.

Artık ağlamaya dahi gücüm kalmamıştı.

Bir anlığına annemin neden hala kapıya gelmediğini merak ettim.

Sonra Harry'nin gülüşü karşımda belirdi. Elimde olmadan gülümsedim.

Ardından Louis'nin gözleri belirdi.

Babamın anneme vurduğu o tokatı gördüm ve son enerjimle fısıldadım "Piç!"

Babamdan nefret ediyordum. Ben 10 yaşındayken ceza olarak kolumda sigara söndürüşüşünü anımsadım.

Annem onunla neden evlenmişti ki!?

Görüşüm netleşmiyordu. Akan gözyaşı yerine yenisi geliyordu.

Kolumdaki yaralar artık acı vermiyordu.

Bunun verdiği güvenle derin kesikleri koluma yerleştirdim.

Jileti kenara fırlattım.

Son gözyaşımın süzüldüğünü hissederken gözlerimi kapadım.

"Ben ölmeyi hiç istememiştim."

***
Twenty One Pilots - Goner dinleyerek yazılmış bir bölümdür. Dinlemenizi öneririm. Lütfen dinleyin.

Bölüm ruh halimi mi yansıttı biraz acaba :/

Her neyse umarım beğenmişsinizdir.

THE GLANCESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin